Allahü teâlâdan korkup, yasaklarından sakınanlar...

"O kimseler ki, namazı dosdoğru kılarlar, verdiğimiz rızıklardan infâk ederler."

Ahmed Cessâs hazretleri hadîs, tefsîr ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimidir. 305 (m. 917) târihinde İran'da Rey şehrinde doğdu. İlim tahsili için Hâkim Nişâbûrî ile, Ehvâz ve Nişâbûr ve daha başka yerleri gezip, Bağdâd'a yerleşti. 370 (m. 980) senesinde orada vefât etti. Cessâs, fıkıh ilminde de zamanının bir tanesi olup, Hanefî mezhebi âlimlerinin reîsi idi. Zamanındaki insanların, hangi fetvâ ile amel etmeleri husûsunda, son karar Cessâs hazretlerindengeçerdi. Cessâs'ın Ahkam-ül-Kur'an adlı eserinden ba'zı bölümler:

"O kimseler ki (takvâ sahipleri), namazı dosdoğru kılarlar, verdiğimiz rızıklardan infâk ederler (harcarlar, yedirirler)" Bekâra, 3. âyet-i kerîmesi, namazı ve zekâtı emretmektedir. Allahü teâlâ, bu âyet-i kerîmede; kendisine, öldükten sonra dirilmeye, kıyâmet günü bütün mahlûkatın mahşer yerinde toplanacağına, sonra herkesin Cennete veya Cehenneme gideceğine ve diğer îman edilmesi lâzım gelen şeylere îmân etmelerini; takvânın şartlarından saydığı gibi, namazı dosdoğru kılmayı ve zekâtı vermeyi de takvânın şartlarından, dolayısıylamüttekîlerin (Allahü teâlâdan korkup, yasaklarından sakınanların) vasıflarından saymıştır.Âyet-i kerîmedeki "Namazı ikâme ederken dosdoğru kılarlar" kavl-i şerîfinde, birkaç manâ vardır. Bunlardan birisi şöyledir:

Namazı ikâme etmek demek, namazın hakkını vererek, tam ve mükemmel bir şekilde, ta'dil-i erkana riâyet ederek kılmaktır.[Ta'dil-i erkana çok dikkat etmelidir. Yani, rükûda ve secdelerde, kavmede (rükûdan kalktıktan sonra ayakta durmak) ve celsede (iki secde arasında oturunca) tumaninet bulduktan yaniher âzâ hareketsiz kaldıktan sonra biraz durmalıdır ki, Hanefîlerin çoğu buna vâcib demiştir. İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Şafiî ise, farz demiştir. Ba'zı Hanefî âlimleri de, sünnet demiştir. Müslümanların çoğu bunu yapmıyor. Böyle bir ameli meydana çıkarana, Allah yolunda harp edip, canını veren yüz şehîd sevâbından daha çok sevâb verilir.Ahkam-ı şer'iyyenin (Allahü teâlâ ve Resûlünün 'aleyhisselâm'emirleri) hepsi de böyledir. Yanihelâl, haram, mekrûh, farz, vâcib ve sünnetlerden birini öğretip, gereğini yaptıran da böyle sevâb kazanır.)]