Eskiden yollar bugünkü gibi yağ misali akıp gitmezdi. Birazına asfalt dökülmüş olsa bile önemli bir kısmı mutlaka çakır çukur stabilize olurdu. Özellikle köylerde asfalt diye bir şey olmazdı. Neler çektim ben köyümüzün stabilize yollarından. Altmışlı yılların sonlarına doğru kuzuları otlatma işini, artık bir delikanlı olan, dolayısıyla daha ağır işlerde çalışması gereken amcamdan devralmıştım. Kuzu otlatmak aslında zevkli bir iş. Ah o stabilize yolların mercimekten büyük nohuttan küçük taşları olmasaydı. Malum o yıllarda çocuklar kara lastik ayakkabılar giyerdi, aslında büyükler de. Yazın kavurucu sıcaklarında bu lastik ayakkabılar fırın gibi ısınırdı. Vıcık vıcık terleyen çorapsız ayaklar bu kızgın lastiğin içinde bir sağa bir sola kayardı. Hatta ayakkabının tabanının üst tarafa kayacak şeklinde ters döndüğünü de görmüşlüğüm var. Büyükler ayakların terlememesi için bu lastik ayakkabının sağında, solunda, üst tarafında nohuttan büyük fasulyeden küçük delikler açarlardı. Ama stabilize yolda bolca bulunan mercimekten büyük nohuttan küçük taşlar girerdi ayakkabının içine o deliklerden. İkide bir de ayakkabıyı çıkarıp taşları temizlerdik. Bazen ayakkabıyı temizleme fırsatını bulamazdık, çünkü kuzular muzır mı muzır bir komşunun tarlasına doğru koşmuş olurlardı. Adamın gelip bize dayak atmasına tercih ederdik vicdan azabı gibi ayaklarımızı sızım sızım sızlatan taşları.
Bir de yumurtadan küçük cevizden büyük çakıl taşları vardı yollarda. Bunlar da çifte koşulan öküzlerin toynaklarının arasına sıkışırdı. Özellikle kenarları sivri olanları zavallı hayvanları yaralardı. Bir keresinde gün boyunca çift sürmekten yorgun argın dönmüş öküzleri suyun kenarına götürmüştüm, bir süre otlayıp dinlensinler diye. Bir tanesi huysuzlandı, ikide bir de arka ayaklarından birini kaldırıp duruyordu. Baktım yumurtadan küçük cevizden büyük bir taş sıkışmış toynağının arasına. Koca öküze yardım etmek de mesele. Öküz bu, bir çifte atar maazallah bütün samanyolundaki yıldızları sayarsın. Zavallı hayvan eve gelinceye kadar o eziyeti çekti. Neyse ki komşularla birlikte amcalarım öküzü bu musibetten kurtardılar.
Kamyonu olan bir akrabamız vardı. Bazen onunla ilçeye giderdim. Yol doğal olarak stabilizeydi. Başka bir kamyon bizi hızla geçti. Akrabamız, bir eliyle direksiyonu tutarken bir eliyle de ön cama içeriden destek veriyordu. Kamyon tekerinden taş fırlayıp çarparsa ön cam kırılmasın diye. Neden sonra akrabamız kamyonu hızlı sürmeye başladı, bir yandan da öndeki kamyon dursun diye selektör yakıyordu. Tam hizasına gelince, elini benim tam önümde diğer kamyonun şoförüne doğru uzattı. Fakat bu sırada başparmağını işaret parmağı ile orta parmağın arasına sıkıştırdığını fark ettim. Eyvah dedim, şimdi öbürü de karşı hamle yapacak ve bu dağ başında kavga çıkacak. Fakat adam teşekkür mahiyetinde başını salladı ve kamyonunu durdurdu. Ben hayretler içinde akrabamıza sordum, o neydi öyle Adama hakaret ettin, o da sana teşekkür etti! Öyle değil, dedi, bu, şoförler arasındaki bir işarettir. Kamyonun çiftli arka tekerlerinin arasına taş sıkışmış demektir, onu haber verdim. Kafam kadar taş fırlayıp birini yaralayabilir.