Batı medeniyetine itiraz sadedinde konuşan veya yazan her Müslümanın karşılaştığı bir sorudur bu. Ne zaman İslamî bir kurumu savunan bir yazı kaleme alsam, bu kabil sorularla karşılaşırım ben de. Aslında bu, Batının Müslümanları teenniyle hareket etmekten uzaklaştırmak, sağlıklı kararlar almalarını engellemek ve enerjilerini hiçbir sonuç alamayacakları mecralarda, hiçbir şekilde sorumlu olmadıkları konular etrafında tüketmek için öteden beri başvurduğu bir yöntemdir. Hani nerede çözümünüz Falan feşmekan çağdaş sorunlara ne tür cevaplarınız var.. gibi sorularla Müslümanların duyguları üzerinde baskı uygulayarak, her zaman savunma pozisyonunda kalmalarını, hatta suçluluk psikolojisi içine girmelerini, dahası dinlerinden, geleneklerinden, geleneksel kurumlarından utanmalarını sağlamayı amaçlıyorlar.
Oysa Batı'nın, hakimiyetini neredeyse bütün dünya ile birlikte bölgemize çok yönlü bir şekilde dayatmasından sonra İslam, hayatın büyük kısmından uzaklaştırılmış vaziyettedir. Sadece bireysel hayatın dar alanında ve toplumsal hayatın da müstevlilerin çıkarlarına halel getirmeyecek boyutlarında sınırlı bir etkinliğe sahiptir. Dolayısıyla bugün karşı karşıya kaldığımız sorunların hiçbirinden İslam sorumlu değildir ve bu sorunlara çözümler üretmesi gereken de Müslümanlar değildir. Bununla beraber, birçoğu İslam'ın sosyal hayatın dışına itilmesinden sonra ortaya çıkan sorunların sorumluluğunun İslam'a, Müslümanlara yüklenmesi gibi bir kurnazlığı da içeriyor bu tür sorular. İnsan, "bu işgalciler, amaçları doğrultusunda ortaya çıkardıkları sorunların, katliamların, soykırımların, yasakların, idamların, sürgünlerin sorumluluğunu İslam'a yüklemek için mi coğrafyamızdan çekilirken yerlerine isimleri bizim isimlerimize benzeyen diktatörleri bırakıp gittiler" diye düşünmekten kendini alamıyor. Başarılı olduklarını da söyleyebiliriz. Nitekim bugün, batının egemen kıldığı sistemlerin uygulamalarından şikayet eden kesimlerin büyük kısmı, sorumluluğu İslam'a, Müslümanlara yüklemekte bir beis görmüyor. Batının aklına hayran kalmamak elde değil doğrusu. Cinayeti işle ve sorumluluğu mağdurun kendisine yükle. Bu dayatma ve propaganda o kadar etkilidir ki bazı iyi niyetli Müslümanlar bile sorumluluğu üzerinden atmak istercesine, dine, dinin kurumlarına yönelik eleştirilerde bulunma gereğini duyuyor. Bazısı eleştiri boyutunu da aşarak kendisini büsbütün dinden sıyırmaya yelteniyor.
Hatırlarsanız, Pazar günkü yazımızda "Medreseler" konusunu ele almıştık. Gelen itirazlar, yapılan eleştiriler tam da yukarıda işaret ettiğim türdendi. Tabi bu eleştirileri yapanların önemli bir kısmı, batının oryantalistler çağından beri yürüttüğü propagandanın etkisinde kalmış, bu yüzden tabiri caizse sinirleri yıpranmış Müslümanlardan geliyordu. Mesela "Medreseler bugüne kadar hangi soruna çözüm bulabildiler Yıllarca alet ilimlerini (sarf-nahiv) okuyarak ömürlerini tüketiyorlar ve bir derdimize de derman olmuyorlar" diyordu birisi.