"Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi" (Yasin, 20).
Kur'an-ı Kerimde, tevhid ve özgürlükten veya şirk ve zulümden yana olup adları veya eylemleri zikredilen insanlar, her zaman ve her yerde karşımıza çıkabilecek temel karakterleri temsil ederler. Yukarıdaki yer verdiğimiz bu ayette, taşlanarak öldürülmeleri an meselesi olan peygamberleri kurtarmak üzere şehrin bir ucundan koşup gelen adam, tesadüfen ortaya çıkmış ve bir daha tekrarlanması ihtimali pek bulunmayan biri değildir. Ya da insanları tevhide çağırdıkları için taşa tutulmakla tehdit edilen peygamberlerin imdadına koşan bu adamın örnekliği, bir kere yaşanmış bitmiş bir hadise olarak anlatılmıyor. Esasen Kur'an'da böyle bir hadise anlatılmışsa, dünya durdukça tekrarlanacak bir karakter olduğu için anlatılmıştır. Yani zulmün sınırlarını aştığı her seferinde, mazlumların yardımına koşacak kimsenin bulunmadığı ya da kimsenin böyle bir yardımda bulunmayı istemediği her koşulda onların imdadına yetişmek üzere harekete geçen temel insani karakteri temsil ediyor.
Hz. Musa, Firavun oğullarının zulmüne karşı tevhid ve adalet bayrağını açarken, Firavun ve kurmayları "Musa'yı ve kardeşini öldürelim" kararını almışlardı. Hanedanın içinden "imanını gizleyen bir adam" derhal müdahale etmiş ve "Rabbimiz Allah'tır dediği için mi bir adamı öldüreceksiniz" diyerek tayin edici bir müdahalede bulunmuştu. Kuşkusuz bu tepki ayette sözü edilen o evrensel karakterin bir tezahürüydü.
Mekke müşrikleri, peygamberimizle (s.a.v) birlikte bir avuç Müslümanı Şi'b-i Ebutalip denilen vadiye sıkıştırarak kuşatma altına almış, onlarla ticaret yapılmasını, kız alıp verilmesini, her türlü insani ilişkinin kurulmasını yasaklayıp abluka altına almışlardı. Sonunda Mekke'nin dışında yaşayan, bazı kabilelerin ileri gelenleri kılıçlarını çekerek şehre yürümüş ve Kabe'nin duvarına asılan abluka kararını yırtıp atarak Peygamberimize ve beraberindeki Müslümanlara uygulanan ambargoyu delmişlerdi. Arap yarımadasının bir ucundan kopup gelenlerin bu eylemi de temel ve evrensel karakterin bir tezahürü olarak ortaya çıkmıştı.
Sumud filosunu izliyordum televizyonlarda. Sonra Pazar günü, dünyanın dört bir yanında gerçekleştirilen gösterileri izledim. İnsanlar sel gibi akıyordu meydanlara. Tevhid ve adaletin gölgesindeki geçmiş görkemli günlerinin özlemiyle çırpınan Akdeniz'i yararak Gazze'ye uygulanan ambargoyu delmek üzere ilerlerken Sumud Filosu ve dünya çapındaki gösteriler, "şehrin bir ucundan koşup gelen adam" canlandı gözümde.