Bazı hastalık hastası ulema

Bir arkadaş grubuyla oturmuş, bitmez tükenmez gündemimiz "İslam'da yoktur"ları konuşuyorduk. Arkadaşlardan biri "İslam alemi, özellikle bazı ilahiyatçılar hastalık hastası insanlara özgü semptomlar sergiliyorlar" deyiverdi. "Üstelik bu durum birkaç yüzyıldır devam ediyor" diye de ekledi. O bunları söyleyince bir başka arkadaş yakından tanık olduğum bir örnek aklıma geldi, diye söze girdi.

"Bizim köyde "hastalık hastası" bir kadın vardı. Tabi bu olguyu ancak şimdilerde biliyorum, yoksa o yıllarda köylük yerde kim bilebilirdi "hastalık hastası"nı Önceki eşi vefat edip geride küçük çocuklar bıraktığı için kadının kocası, köy yerinde dikkat çekecek kadar eşinin durumunu dert ediniyor, doktor doktor gezdiriyordu. Ama kadının şikayetleri bitmek nedir bilmiyordu. Bir gün başı, bir başka gün sırtı, ertesi gün karnı, sonraki gün ayakları hem de şiddetli bir şekilde ağrırdı. Sadece kocası ve yakın akrabaları değil hemen hemen bütün köylüler durumunu biliyor, içten içe üzülüyorlardı, derdine çare bulunmuyor diye. Çünkü kadın, evine gelen gidenlere, uğradığı yerlerdeki eşe dosta, yolda karşılaştığı kadınlara ağrılarını, sızılarını abartılı bir dille anlatırdı. Olmadık zamanlarda, mesela kışta kıyamette, çektiği acılardan inleyerek evi başına yıkardı. Kocası da kar boran, fırtına, kapalı yol demeden, bazı akrabalarıyla birlikte ilçeye götürürdü. Onlarca kilometrelik yolu at sırtında veya derme çatma bir kızak üzerinde kat ederlerdi, henüz arabaların olmadığı o zamanlarda. Hoş, araba olsa ne fayda, yol kapalı olduktan sonra. Her defasında bazı ilaçlar alarak dönerlerdi ve kadın da bir süre rahatlamış görünürdü. Sonra tekrar nüksederdi hastalığı, hastalıkları. Bu sefer, bir başka doktora götürmesi tavsiye edilirdi. O da olmadı, falan şeyhe, nefesi kuvvetli falanca mollaya götürüp okutması önerilirdi. Adamcağız bazen eşini civar illere bile götürürdü, meşhur bir şeyhin muska yazması için. Tabi bütün bunlar masraf demekti. Bütün köylüler gibi adamcağızın da üç beş tarlasından başka gelir getirecek bir şeyi yoktu. Neticede eşini tedavi etmek için bütün tarlalarını satmak zorunda kaldı. Başka bir gelir kaynağı kalmadığı için de batı illerine göç etmek zorunda kaldı. Kadın son yıllara kadar yaşadı. Olan adamcağızın tarlalarına oldu".

Bu virüsü ilk olarak müsteşrikler zerk etti bünyemize. Uzun süre "Bilimsel araştırma" yapıyoruz, "eleştirel bakış"ı geliştiriyoruz, "İslam aleminin geri kalmışlığına çare arıyoruz" adı altında dinimizin, kültürümüzün, geleneklerimizin, tarihimizin, medeniyetimizin sağını solunu mıncıkladılar. Tabi, onların maksadı, iddia ettikleri gibi "Bilimsel araştırma" ya da "eleştirel bakış" yahut "İslam alemini kalkındırmak" değildi. Bizi bir mevhumun müptelası, yani arkadaşımın dediği türden bir "hastalık hastası" yapmak istiyorlardı ki biz, aslında olmayan derdimize sözde çare ararken, onlar istedikleri gibi tarlalarımıza el koyabilsinler. Nitekim bu virüs yayıldı ve ilk başlarda müsteşriklere cevaplar yetiştirmeye çalışan ulemamız, cevap yetiştirmekten yorulmuş olacaklar ki onların rolünü devraldılar. O saatten sonra da belimizi doğrultamadık. Medeniyetimizi, kültürümüzü, dinimizi, orucumuzu, sahurumuzu, namazımızı, teravihimizi, kurbanımızı, haccımızı teşrih masasına yatırdılar. Dur durak nedir bilmiyorlar. Her gün her şeyi "bilimsel araştırma"nın, "eleştirel bakış"ın malzemesi yapıyorlar. Her sabah bu türden bir haberle uyanıyoruz özellikle son yüz yıldır.