Hüseyin Gürtunca

1970'li yıllarda Ankara'da Cumhuriyet Lisesi'nde okudum. Edebiyat öğretmenlerimizden birisi de Hüseyin Gürtunca'ydi. Okulumuzun edebiyat zümresinde Gürtunca hocamızın yanı sıra annem Sabahat Dökmen, Sema Akay, Nesrin Barlas hocalarımız da vardı.

Hüseyin Gürtunca, Cumhuriyetin aydınlığından ışık almış, aydınlığıyla Cumhuriyet gençlerini aydınlatan hocalarımızdan birisiydi. Gürtunca Hoca bizim derslerimize girmedi ama onun bir cümlesini unutmadım; bugün kendisinden söz etmemin nedeni bu cümlesidir.

'MUALLİM BEY GEİYOR'

Hüseyin Gürtunca, 22 yaşında yeni öğretmen çıktığında Anadolu'da bir kasabaya öğretmen atanmış. Uzunca bir caddenin bir ucunda hocanın kiraladığı ev, diğer ucunda ise öğretmenlik yaptığı okul varmış. Okulu ile evi arasındaki en kısa mesafe bir doğru olduğuna göre Hüseyin Hoca ilk günler akşam okuldan çıkınca kahvenin önünden geçerek evine gitmiş. Daha sonra bu güzergâhı değiştirmiş, kahveye yaklaşınca yan sokağa sapıp kahvenin arkasından dolanarak ana yola çıkmaya başlamış. Bir süre sonra arkadaşları hocaya yolunu niçin uzattığını sormuşlar. Hüseyin Hoca davranışının nedenini şöyle açıklamış:

"İlk günler kısa yol diye doğal olarak kahvenin önünden geçtim; baktım 70 yaşındakiler dahil bütün kahve, 'muallim bey geçiyor' diye ayağa kalktı. Mahcup oldum, utandım. O yüzden artık kahvenin arkasından dolanıyorum."

Bu olay geçen yüzyılın ilk yarısında toplumun öğretmene verdiği değeri gösteriyordu. Sadece toplum mu öğretmene değer veriyordu Bir bakalım.

CUMHURİYET VE ÖĞRETMEN

Psikolojideki geştalt ilkesine göre her olay bir bütün içinde ele alınmalıdır. Olayları çevresel faktörlerden soyutlayarak ele almak yanlıştır. Bu bakış tarzı, günümüzde Türker Kılıç'ın aynı adı taşıyan kitabında çok güzel bir şekilde formüle ettiği üzere bağlantısallık ve yaşamdaşlık kavramlarıyla yakından ilişkilidir. Örnekleyelim:

Mustafa Kemal Paşa, daha Kurtuluş Savaşı bitmeden öğretmenler şûrası toplayarak ve Cumhuriyetin hemen başında yurt dışına okumak için öğrenci göndererek eğitime verdiği önemi üst düzeyde ortaya koymuştur. Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir" sözü ise Cumhuriyetin fikir ufkunda yol gösteren bir kutup yıldızı olmuştur.

"Muallim bey geçiyor" diye bütün kahvenin ayağa kalkması bir tesadüf değildi. Eğitime ve eğitene genelde verilen önemin bir parçasıydı. Cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı, millet vekili maaşının öğretmen maaşını geçmemesini istemişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve bu yılları izleyen dönemde tüm öğretmenler, ülke şartlarında tatminkâr maaş alıyorlardı. Tayin edildiklerinde aldıkları harcırah bile hatırı sayılır miktardaydı. Kısacası o yıllarda öğretmenler ek gelir elde etmek için pazarda limon satmak zorunda kalmıyorlardı. Ülkeyi yönetenler gibi vatandaş da öğretmene değer veriyor, saygı gösteriyordu.

BUGÜN ÖĞRETMEN

Cumhuriyet'in ilk yıllarında ülkeyi yönetenlerin ve vatandaşın öğretmene verdiği değerin günümüzde de sürdüğünü söyleyebilir misiniz Her şeyden önce öğretmen maaşı o zamanlar nasıldı, günümüzde nasıl Bugün çok miktarda atanamayan, yazılı sınavdan geçtiği halde mülakattaki siyasi ve dini sorular nedeniyle elenen çok sayıda öğretmen var. Birkaç sene önce ataması çıkan bir kadın öğretmenin kucağında bebeğiyle nasıl sevinç gözyaşı döktüğünü hatırlıyorum. Mustafa Kemal'in öğretmenleri bu duruma düşmeye layık mı