Zulümle abat olanın...
"Evde kimse olmasa da akşam namazı sonrası mutlaka, ışıkların yandığını gördüklerini söylerler..."
Hatırama bugün de devam ediyorum...Hiçbir günahı olmayan adam arazisinde kesilen onca ağacı kendisinin kesmediğini nasıl anlatsın Bu iş onun hapse girmesine kadar varabilecek bir suçtur. Çaresiz, ormancıya tüfeği satmayı kabul eder. Ama, evraklarıyla tüfeği teslim ederken ormancıya;"Bana bu oyunu kurdun. Beni, tüfeği satmaya mecbur bıraktın. Bu silahın hayrını göremeyesin!" demeyi de ihmal etmez...Aradan çok uzun seneler geçer. Ormancı artık emekli olmuş çocukları büyümüş, çoğu evlenip çoluk çocuğa karışmıştır. Bu arada oğlu da Türkiye'nin sayılı üniversitesinden birinde okulunun en parlak öğrencisi olarak tahsiline devam etmektedir. Çocuklarına karşı da despot olan ormancının aile içi baskısı derslerin stresi vs. derken oğlu Aslan ciddi bir bunalımın içine düşer. Psikiyatrik tedavilere rağmen, cenderenin içinden çıkamaz. Okulunu dereceyle bitirir ama atamasının yapıldığı sıralarda, artık intiharı kafasına iyice kazımıştır. Planını devreye sokmak için hazırlıkları tamamlayan Aslan, babasının kurnaz bir planla, zorla aldığı tüfekte düzenek tamamdır artık. Son kez bahçedeki anne ve babasına elveda diye seslenir."Ne vedası bre!" diyen babasına son kez bakıp hızla tüfeğin yanına gider. Daha evvel hazırladığı çuvalın üzerine uzanıp otuz sene evvel, babasının kurnaz bir oyunla sahip olduğu tüfeği eline alır. Tüfeği kafasına dayar. Düzenekteki teli çekmesiyle, büyük bir patlama gerçekleşir. Patlama sesine, evin çatısına koşan baba, kan gölüne dönmüş mekânda beyni dağılmış oğluyla karşılaşır. Cesedin yanındaysa, destan gibi bir mektup...