"Oğlum ben dua bilmem!"

"Evine kadar bıraktığım ihtiyar dikkatlice yüzüme baktı baktı ve şu cümleyi söyledi"

Başkalarının hatırlamasına değer iyiliklerimiz olmalı. Elbette başkalarının aklından çıkmayacak kötülüklerimiz olmamalı. Bir din görevlisi arkadaşımdan dinlemiştim. Dedi ki:

"Arabamla köyüme gidiyordum. Yolda akşamın karanlığında yol kenarında hem de ıslak bir zeminde oturmakta olan bir ihtiyarı gördüm. Acaba ne için burada oturuyordu. Onu öyle bırakıp geçmek elvermedi. Durdum. Aşağı inip yanına vardım. Hâlini hatırını sordum. Nereden gelip nereye gideceğini sordum.

Gideceği köyü söyledi. Benim gideceğim köyden taraftaydı ve köyümüze yakın mesafeydi. Bunu söyleyince ihtiyar sevindi. Aslında böyle bir yolcuya yardım edeceğim için ben ondan daha çok sevindim.

Bindi arabaya devam ettik. Arabada hâl hatır sorduk, iyilik hoşluk ettik. Yol ayrımına geldiğinde ihtiyar yolcu inmek istese de kış günü akşam karanlığında ihtiyarı yolda bırakmak istemedim. Çünkü yoldan köye de en az bir iki kilometre yürümesi gerekecekti. O saatte bu mesafeyi bu ihtiyar mı yürüyecek Dönüverdim onun köyünden tarafa...

Köye vardığımızda da köyün girişinde teşekkür edip inecek olsa da kendisini evine bırakmak istediğimi söyledim.

Arabadan indi. Yüzüme dikkatlice bakarak;

"Oğlum ben dua bilmem ki dua edeyim. İnşallah hacca gidersin" dedi ve mahcup bir eda ile evine girdi.

Bu hâl benim hiç beklemediğim ve hiç aklıma gelmeyen bir durumdu. Ama ne enteresan ki o sene içinde kısa sürede teklifler geldi ve şartların oluşması sonucu kendimi hacda buldum.