Bir ömür böyle geçti...

"Çocukluğumda ilkokuldayken nice asker mektubu yazdığımı ve okuduğumu bilirim..."

Eşim bir gün kitabımı okurken yüzüme anlamlı bakarak:

"Benim binlerce yıl önce yaşamış ve ölmüş sonra da çağımızda tekrar dünyaya gelmiş birisi ile evlendiğini düşündüğünü, hayal dünyasına dalıp korkuya bile kapıldığını" söyledi.

Gerçekten de bazen kendimin de uzun hayat yolculuğunu düşününce aynı duygulara kapıldığım olmuştur. Eşime nasıl hak vermeyeyim ki!

Bir keresinde de eşime, şöhret olmuş bir artistin hayatını anlatan kitabını okuması için vermiştim. Eşim kitabı okumayı bitirince ne düşündüğünü sordum. Bana: "O da senin gibi deliymiş" dedi.

Eşime haklı olduğunu söyledim ama insanlık tarihi pek çok ünlünün, filozofun, generalin, devlet adamının başlangıçta deli kabul edildiğini; çoğunun yargılandığını, köylerinden kentlerinden sürüldüğünü, hapse atıldığını, kimisinin de idam edildiğini fakat tarihin bu kişilerden övgü ile bahsettiğini, insanlığın bu kişilere çok şey borçlu olduğunu söyledim.

Bana kaç yaşımda olduğumu sordukları zaman cevap vermekte zorlanırım. Çünkü her şeyden önce doğum tarihim tam olarak belli değildir. Bugünkü gençler için bu komik ötesi gelebilir.

Doğduğum ve büyüdüğüm köyde o yıllarda okuryazar sayısı çok azdı. Ben ilkokulda okurken nice asker mektupları yazdığımı ve okuduğumu, karşılığında da meyve türü yiyecekler verildiğini daha dün gibi hatırlıyorum.

Takdir edilmek ve küçük bile olsa böyle hediyeler almak çok hoşuma giderdi. Mektup yazma konusunda benim tercih edilmemin sebebi, sadece okuryazar olmam değil, mektuplara güzel destanlar ve maniler yazmada yetenekli olmamdı. Hatta o devirde kasabalarda içine maniler ve destanlar yazılmış hazır mektuplar bile satılırdı.