"Yavrularımın kokusunu alıyorum"
"Zeynep dağları görünce bir ah çeker. Gözyaşları billur taneleri gibi yuvarlanıp düşer."
Zeynep halamın çile dolu hatırasına devam ediyorum... Sabahleyin üç dört kağnı araba hazırlanır. İki tane oğlak, bir torba bulgur, yağ kazanları hazırlanır arabalara konulur. Köyün kadınları Zeynep'i de arabanın birisine oturtur ve yola çıkarlar.
Zeynep'in dedesi ve analığı Zeynep'i emanet ettikleri kadınlara da sıkı sıkıya tembih ederler "göz kulak olun" diye.Zeynep onlara "yahu ben ayağıma basamıyorum nereye gideceğim. Bırakın benim yakamı benim derdim bana yeter" der.Kağnılara öküzleri koşarlar. Kadın kız çoluk çocuk büyük bir neşeyle yola çıkarlar. Köyün boz yamaçlarındaki toprak yolda yokuşa vururlar. Oğlan çocuklardan Yunus, İsmail birkaç erkek çocuk, öküzlerin boyunduruk bölümüne biner "ho babam" deyip yola revan olurlar.Yokuşu aşarlar "Hokelan" düzlüğüne çıkınca Zeynep'in gelin gittiği köyün üst tarafındaki dağlar görünür. Zeynep dağları görünce bir ah çeker. Gözyaşları billur taneleri gibi yuvarlanıp dizlerinin üstüne düşer. O tarafta esen meltemi ciğerlerine çeker. "Bak Hanım Abla, bu rüzgârda yavrularımın kokusu var. Sanki misk u amber gibi bir başka kokuyor."Sonra kağnının üstündeki üç bayan arkadaşına döner: "Bakın kızlar ben çok dert elem ve acı çektim. Anne acısı çektim. Evlatlarım ikizlerim öldü. Genç yaşta kocam öldü. Hepsinin acısını tattım. Ama çocuklarımdan ayrı kalmamın acısı bir başka, tarifi mümkün değil. Ben bu esen yelden yavrularımın kokusunu alıyorum. Acaba onlar da annelerinin kokusunu alıyorlar mı Kuzularım orada boynu bükük kaldılar..."