"Vurma artık ne olur"

"Zavallı şişman çocuğun iç çeke çeke ağlamasını, biz yüreğimiz sızlaya sızlaya dinledik."

Yetiştirme yurdunda çocukluk anılarımı paylaşmaya bugün de devam ediyorum... Bir çocuğun uykusu geldiği hâlde uykuya direnmesi ne kadar mümkün olabilir ki Tabii biz de uykumuza dalmıştık.

Bir ara uykudan büyük bir gürültü, feryat figan ile uyandık. Bir de baktım Ahmet Efendi o elindeki söğüt dalını bu yeni gelen şişman çocuğun sırtına, bacaklarına nasıl vuruyor Her vurduğu yer ertesi gün kan öğünmüş olacak Ama öyle bir vuruyor ki bırak çocuğa insana bile vurulmaz

Ve Ahmet Efendi denilen merhamet fukarası adamı durdurabilecek kimse de yok. Hem söğüt dalıyla çocuğun vücudunu kırbaçlıyor hem de öfkesini haykırıyordu:

-Bıktım sizin çişinizden Size bir türlü öğretemedim Siz benim başıma bela mısınız..

Tabii anası babası en azından orada olmayan, ya da ana babanın terk ettiği bir çocuğa Ahmet Efendi mi insaf edecek

Peki, Ahmet Efendi'yi kim müdüriyete şikâyet edebilir Bir çocuk, "beni dövdü" diye şikâyet edebilir mi Etse kim takipçisi olur Hiç kimse

Çocuk söğüt dalı vücuduna indikçe feryat ediyor "yandım anam!", "ah bacağım", "vurma ne olur!" gibi boş yere yalvarışları hıçkırıklarına karışıyordu.

"Bize de vurabilir" korkusuyla sesimizi fazla yükseltemeden "Ahmet Amca yeter ne olur" gibi birkaç kez sönük bir yalvarışla dövmekten vazgeçmesini söyleyebiliyorduk ancak Ahmet Efendi yorulduğu için olsa gerek bıraktı. Giderken de tehdit savurdu:

-Sen daha beni bilmiyorsun. Bir daha altına kaçır, seni mahvederim!..