Ümit yoksa, hayat da yok!

"Benim kayınpederim kırk kilo bile yokken acilde beş ünite kan verildi ve komaya girdi."

Değerli eşimle ilgili hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum... Ona gerçekten çok muhtaç idik. Çünkü benim eşim, çocuklarımın annesi olmasından çok öte bir rol üstlenmişti. Biz onunla aynı zamanda birbirini tamamlayan iki arkadaştık. İnsan zamanla her şeyden usanabilir ama arkadaşlık yıllar geçtikçe daha bir değer kazanır... Birbirini göremeden bir an duramaz hâle gelir...

Sağlığındaki bazı bozulmalar bizi endişelendirse de o ısrarla korkacak bir şey olmadığını söyler bizi sustururdu. Ailesinin dinamik olması için yapamayacağı hiçbir fedakârlık yoktu. Bir gün geldi, hastalığını saklayamaz oldu. Eski toprak deriz, bu insanlar her ağrıda sızıda hemen doktor hatırına getirmezler. Biraz dinlendiğim zaman geçer, derler. Ondan daha önemlisi kendisi rahatsız olduğunu öğrenirlerse evdekilerüzülür, rahatsız olurlar onları üzmeyeyim diye düşünür... Böyle fedakâr, böyle vefakâr ve çilekeş insanlardır... O bütün bu duygulara ilaveten ayrıca doktor olan torunlarına da yük olmamaya çalışıyordu...

Nihayet bir akşam, başka şehirde olan kızının yanında iken tansiyonunun çok düştüğünü anladık. Sağlıkçı torunları telefonda acilen hastaneye ulaştırılmasını istediler. Ama o nedense hastaneye gitmek istemedi. Gerekçesi şuydu:

"Siz beni öldürmek mi istiyorsunuz Benim kayınpederim kırk kilo bile yok iken acilde beş ünite kan verildi ve komaya girdi. Ben yaşlıyım. Beni oradan sevk ederler" dese de kızı ve acilciler ısrarla götürdüler.