"Bu arkadaşları alıyorsun doğruca camiye götürüyorsun, para da almıyorsun. Sakın..."
O gün çoluk çocuk "haydi Büyükada'ya gidelim" dedik. Sirkeci'den bindik vapura normal Boğaz iskelelerine göre uzunca bir deniz yolculuğuyla Büyükada iskelesine vardık. İstanbul'da hava günlük güneşlik iken oraya vardığımızda bardaktan boşanırcasına bir yağmur vardı. İskeleden dışarı adım atamadık uzun süre...Yağmur biraz yavaşlayınca caddeye çıktık. Vakit de gelmişti. Karşımıza çıkan ilk beyefendiye sordum:-Yakınlarda bircami var mıBen böyle söyleyince adam bir şaşırdı bir sevindi, bir heyecanlandı ki anlatamam.O esnada oradan geçen bir faytonun sürücüsünü de tanıyormuş. Hemen seslendi:-Hasan Efendi, bu arkadaşları alıyorsun doğruca camiye götürüyorsun, para da almıyorsun. Sakın...Ben "ama efendim" filan derken adam dedi ki:-Beyefendi sen bana cami sormuşsun ben daha ne isterim. Cami soran bir mümine rastlanır da ona yardımcı olunmaz mıOrta yaşlarda bu beyefendi bir misafire yol göstermenin, yardımcı olmanınhazzıile bizi camiye böyle yolcu etti. Camiye vardık...Faytoncu Hasan Efendi'ye caminin ismini sordum. Hamidiye Camii imiş. Hanımlar çocuklar hanımlara ayrılan bölümde namaza dururken ben içeri geçtim. Baktım birkaç ihtiyar bir sonraki namaz vaktinibekliyorlar. Cami ile ilgili birkaç soru yönelttim. Camiinin hikâyesine vâkıf idiler. Yapımına 1893 yılında başlanmış. Birkaç defa engel çıkaranlar olmuş ama Sultan AbdülhamidHan kesin talimat verince 1895'te bitirilmiş.