"Herkese tepeden bakan Aysun artık gülmüyor güldüremiyordu, acınacak hâldeydi."
Aysun'un hatırasını anlatmaya devam ediyorum. Annesini bekler gibi bir hâli vardı ama kıpırdamıyordu. Aniden birdenbire karşımda onu görünce donmuş kalmıştım. Onunda beni tanıdığından emindim zira salona girer girmez gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Ben şaşkın, Aysun şaşkın. Bir müddet birbirimize öylece bakıp durduk. Ben de bir şey söyleyemiyordum.İkimizin şaşkınlığı, yaşlı kadının marketten getirdiğimiz poşetleri mutfağa bıraktıktan ve iki kahve fincanı ile odaya gelmesiyle son buldu. Benim bir şey sormama gerek kalmadan;-Kızım Aysun, dedi. Kötü bir evlilik geçirdi. Onca seveni isteyeni olmasına rağmen gitti bir sarhoş ile evlendi. Onu bu hâle o sarhoş getirdi. Bir gün üçüncü kattan aşağıya attı. Aysun felç oldu. Şimdi kalkamıyor, yürüyemiyor, konuşamıyor. Allah'a çok şükür yaşıyor. Konuşulanları anlıyor ama cevap veremiyor. Babası öldü ben dul kaldım. Hayırsız sarhoş kocası hapiste... Başka kimsemiz yok beraber yaşıyoruz. Engelli bakım maaşıyla geçinmeye çalışıyoruz.Aysun'un annesi, yaşlı kadın anlatmaya devam ediyordu ama benim gözlerim kulaklarım beynim başka yerlerde idi. Bir zamanların güzelliği dillere destan paylaşılamayan kızı ne hâle gelmişti. Tipimden başka hiçbir şeyimi, ismimi köyümü ailemi beğenmeyen Aysun'un beğenilecek bir yeri kalmamıştı. Herkesi hakir gören tepeden bakan Aysun artık gülmüyor güldüremiyor acınacak hâldeydi. Havalı laf ebesi kimseye sözü bırakmayan,"Ben kalplerdeki sevgiye bakmam. Cüzdanların şişkinliğine bakarım" diyen kız gitmiş yerine sus pus olmuş çaresiz biri gelmişti. Neydim ne oldum ne olacağım derler ya...