"Senin adını yazacağım..."

"Yahu bu şehir ve insanları, esnafı çok hoş. Gezmeye yaşamaya değer bir şehir" dedim...

Diyarbakır hatırama devam ediyorum... Delikanlı, nöbetçi eczaneye gitmek için yaya yürüyeceğimi fark ederek cipin ön kapısını açtıve "buyur abi beraber gidelim" dedi.

Ben de teşekkür ederek cipe bindim. Hâl hatır derken İzmir'de okuduğunu söyledi. Akhisar'a da gelmiş. Adı Ahmet'ti. Bana ne ilacı alacağımı sordu. Ben de dişim apse yapmış deyip cebimdeki ilaç kutusunu gösterdim. Ahmet gülümsedi"Ben diş hekimiyim sana daha tesirli ilaç yazarım" dedi.

"Doktorum Erzurumlular 'Kurban olayım tipiye, sürdü getirdi kapıya" derler onun gibi olduk" dedim. Gülüştük. Ona Divan Edebiyatından ezber bir gazel okudum çok hoşuna gitti.

Sohbet ederek eczaneye vardık. İlaçları söyledi, eczacı ilaçlarımı verdi o da ilaçlarını aldı. İlacın ücretini vermek istedim. Dt. Ahmet elimi tuttu. Ben ne kadar ısrar ettimse "mümkünü yok" dedi. Eczacı da "misafirin parası burada geçmez" dedi.

Çok duygulandım. Çok teşekkür ettim. Diş hekimi bana "abi sen nerede oturuyorsan seni oraya bırakayım" diye ısrar etti. Ben de "sen beni aldığın yere bırak yeter biraz daha gezeceğim" dedim. Ahmet Bey cipiyle beni aldığı yere bıraktı. Kendisine çok teşekkür ettim. Boynuna sarılıp gözlerinden öptüm. Kendisine de "Bu hatıramı yazarsam senin adını da yazacağım" dedim. Güldü "beis yok abi" dedi.

İkindi namazını Ulucami'de kıldım. Kayapınar otobüsüne bindim. İkindi dar vakitte eve geldim. Evdekiler "nerede kaldın, geciktin; buraların yabancısısın" diye endişelerini dile getirdiler. Ben de güldüm: