Önce İstanbul'a, sonra Bursa'ya...

Müftü Efendi "senin niyetin dinini korumak için hicret ise buyur yolun açık olsun"dedi.

Osmanlı Devleti eski gücünü, kuvvetini kaybetmeye başlayınca en çok zararı Balkanlarda yaşayanlar hissetmeye başlamıştı. Osmanlının elini çekmek zorunda kaldığı yerlerde yaşayan Müslüman halk, dinlerini yaşayamama korkusu sebebi ile çareler aramaya başladılar. Derviş Selim Efendi de bu durumdan rahatsız olmuş ve müftü ile konuşmaya gitmişti. Odada iki genç ile müftü konuşuyordu. Gençler İstanbul'a ticaret için izin istemişti Müftü Efendi izin vermemiş "ticaretinizi buralarda yapın, ana babanız da perişan olmaz" demişti.

Derviş Selim Efendi gençlere izin vermediğine göre kendisine de izin verilmez diye düşündü. Müftü, onu samimi karşıladı. Maruzatını sordu. O da gençler gibi izin için gelmişti. Ama esas olan artık dinimizi yaşayamama korkusu sarmış olmasıydı. Önce İstanbul'a oradan Bursa'ya bu sebeple gitmek arzuluyordu.

Müftü Efendi ona "senin niyetin dinini korumak için hicret ise buyur yolun açık olsun" diye izin verdi. Derviş Selim Efendi elinde izin belgesi olduğu hâlde evin yolunu tuttu. Etrafındaki her şeye artık başka bir gözle bakıyor, seviniyor ama hem de çok üzülüyordu. Çocukluğunun geçtiği Saray Bosna'yı bir çırpıda terk etmek, ata mezarlarının olduğu bu topraklardan sıyrılıp gitmek, yüreğinin de yarısını koymak demekti.

Bahçede iki oğlu tavukların peşinde koşturuyor, eşi Habibe çocuklarını seyrediyordu:

-Bize yol göründü, dedi Selim Efendi, nasipse önce İstanbul'a, oradan da Bursa'ya göçüyoruz.