Ölmeden dedemi tanıyayım

"Evini terk edip buralara gelmişsin. Ya eşini getir ya da burada yeniden evlendirelim..."

Hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum... Elimdeki Osmanlıca hatıra defterinde sayfaları geçiyorum:

"Evlendim. Eşimin istekleri bir türlü bitmek bilmiyor. Sürekli 'Burası küçük. Biz köşke taşınalım'diyor. Olmadık istekleri var. Komşu kızı beni üzeceğe benziyor. Defteri de iş yerine götürüyorum. Eline geçmesin."

Atilla Ağabey bayağı yorgun görünüyordu "Bırakalım" dedimse de bana;

"Oku hocam, ölmeden dedemi tanıyayım. Baksana ne kadar da benziyoruz birbirimize" dedi.

Peki deyip devam ettim. Fakat defterde tarih iki sene birden atmıştı:

"Artık Bursa da buhranlarıma çare değil. Dedemle anneannem beni Orhan-ı Kebir'de Hasan Hoca Efendi'ye gönderiyorlar. Yarın atlı eşekli bir kervan ile yola çıkacağım."

Atilla Ağabey heyecanlandı.

"Vay be, dedem de Bursa'yı terk etti..."

"Orhan-ı Kebir'de Halıcılar Mahallesindeki medresedeyim. Hoca efendi ile tanıştım. Elini öptüm. Dedemi tanıyormuş. Bu sebeple buraya kabul edildim. Yatılı olarak burada kalacağım. Çok küçük bir yer ama huzur dolu âdeta. Her günüm daha güzel geçiyor. Hasan Hocama her türlü soruyu soruyorum. Ondan aldığım cevaplarla rahatlıyor, âdeta kuş gibi uçuyorum. Dünü değil, geleceği düşünüyorum. İyi bir talebe ve aslında iyi bir kul olmak asıl gayem. Bugün Hasan Hocam beni yanına çağırdı. Bana 'Bak evladım Selahattin. Artık belli bir olgunluğa eriştin. Daha önce bir kez evlenmişsin, orayı terk edip buralara gelmişsin. Ya gidip eşini getir ya da burada seni yeniden evlendirelim. Seni köylere imam göndereceğim, bekâr olarak gitme'dedi. 'Bizim Zekiye diye bir kızımız var. Sana yaş olarak uygun. Sizin nikâhınızı kıyalım'dedi. Ben de kabul ettim..."