"Burası bir okul ise ki benim için de bir okuldu, öyleyse okuldan mezun olmak gerekti..."
Gazete dağıtımı günlerimle ilgili hatıramı anlatmaya bugün de devam ediyorum..."Abone olduğu Türkiye gazetesinin kapı altından atılmamasını gazeteliğe bırakmasını ısrarla isteyen Suna Hanım bir öğretmendi. Bu konudaki bu ısrarı da Türkiye gazetesinin bu milletin kültürel hafızasına, dinîve millîterbiyesine yaptığı katkıyı bilen birisi olmasıydı. O, gazetenin yere atılmasına sadece saygısızlık olarak değil bir değerin yıpratılması olarak bakıyordu.Türkiye gazetesi özellikle o yıllarda, sadece haber değil, bir duruş, bir eğitim sunuyordu. Orta sayfalarında Osmanlı'dan günümüze dinî, tarihîve millîmeseleleri büyük bir özenle işlerdi. Dinden uzak kalmış bir topluma âdeta hap gibi bilgi verirdi. Biz eskigazete dağıtıcıları, şuurlu ve bilinçli olarak gazeteyi erkenden sabah namazından sonra dağıtırdık.Biz isterdik ki abonemiz işe gitmeden önce kapısını açar, gazeteyi kapı kolundan alır, bir çay eşliğinde orta sayfayı okumuş olarak güne başlardı.Biz dağıtıcılar için bu durum zahmetliydi. Asansörsüz apartmanlarda beşinci, yedinci katlara kadar gazete taşırdık. Ama bilinçli ve severek yapardık. Çünkü bu sadece dağıtım değil, bir hizmetti. Ben de bu hizmetin bir neferiydim.Bize bu bilinç bu şuur sanki nabızdan bir aşı gibi verilmişti. Bir abonemiz, "gazete aboneliğini sonlandıracağım" dediğinde çok üzülür sonlandırırsa çok yakınımızı kaybetmiş gibi kahrolurduk.