"Keşan'da görev yaptınız mı"

"O gün neşemiz yerinde, muhabbetimize bazen yan masaların kulak kabarttığını görüyoruz."

Emekli bir subay olarak hatıralarımı anlatmaya devam ediyorum...

Tatvan'da lojmanlara taşınmadan önce kısa bir süre sivil bir evde kiracı olmuş ve Tatvanlı bir ilkokul öğretmeni ile komşu olmuştum. Bu güzel insan geçen sene vefat etti. Mekânı cennet olsun. Kısa sürede abi kardeş gibi olduk. Bana memleketime uzak gurbet diyarına geldiğimi hiç hissettirmedi. İkimiz de memurduk ve tasarruf ettiğimiz küçük bir miktarla ailemizin ihtiyaçlarını karşılamak için birlikte bir yaz günü Nusaybin'e gitmek üzere yola çıktık...

O yıllarda Uzak Doğu'dan gelen elektronik ve mutfak eşyaları, giyim ve oyuncaklar Nusaybin'de meşhur pasajlarda satılıyordu. Gece geç vakit Diyarbakır'a indik. Nusaybin'e ilk araç sabah gün doğumundan sonraydı. 5-6 saat için otele gidip masraf etmenin manası yoktu. Dağkapı'da cadde üzerinde turladık. Birkaç saat sonra ayağımıza kara sular indi. Bir yere oturup dinlenelim dedik. Meydandaki birkaç lokantadan başka her yer kapalı idi. Sene 1987 ve terörün zirvede olduğu yıllar. Sandalyede oturmanın hatırına lokantaya girdik. İçeride birkaç polis ve gece hayatından çıkıp buraya gelmiş birkaç kişi vardı. Garson geldi başladı yemekleri saymaya. Karnımız tok, ne yapalım hiç olmazsa çorba içelim dedik. O gün neşemiz yerinde, muhabbetimize bazen yan masaların kulak kabarttığını görüyoruz.

"Halil abi çorbayı yavaş iç, sonra kalkmak zorunda kalırız" diyorum, gülüşüyoruz. Ne kadar yavaş içsek de çorba bitiyor. "Kürdan istesek mi" diyoruz, gülüyoruz. Bu arada kasada oturan gencin bir müddettir bize baktığını fark ediyorum.

"Halil abi, biraz sessiz olalım, ortalığı kaynattık, bizi dışarı atacaklar" diyorum. Derken korktuğumuz oldu. O genç yanımıza geldi: