"Kaç yıldır bu işi yapıyorsun"

"Yaşar Abi'nin lokmaları boğazına diziliyor. Çayından son yudum alıyor, tadı kaçmış..."

Bulunduğumuz semtte yaşayan ve mesleği dilencilik olan bir genç vardı... Bir ayağından engelli görünüyordu ama kişisel bakımını yapmış tıraşlı bir beyefendi idi. Caddenin belli yerlerine oturur engelli ayağını diğer ayağının üstüne atarak bağdaş kurar ve sadece el açardı. Kimseye bir şey demez, ses çıkarmazdı... Bazen caddenin alt tarafında bazen bir lokanta kenarında bazen bir fırın önünde dururdu... Aradanyaklaşık on beş yirmi sene geçti.Geçen gördüm hayli yaşlanmış ama mesleğini(!) devam ettiriyor. Bu vesileyle hatırıma geldi rahmetli Yaşar Taşdemir anlatmıştı... Kendisini eğitime ve hayır işlerine adamış bir insandı.

Bir gün, bir işi dolayısıyla gittiği muhitte bir pastaneye oturmuş, çayını yudumlarken bir dilenci içeri giriyor. Yaşar Abi'nin sırtı kapıya dönük, olan biteni sadece kulaklarıyla takip edebiliyor.

Dilenci klasik sözlerle içeri sesleniyor:

"Allah rızası için... Açım, zor durumdayım Bir yardım eden yok mu"

Pastanedekiler birbirine bakıyor. Bazıları duymazdan geliyor, bazıları kaşlarını çatarak dilenciye ters ters bakıyor. Nihayet görevliler pastane sahibini çağırıyor. Sahibin ağır adımlarla yaklaşmasını, ayak seslerinden anlıyor Yaşar Abi. Adam tok bir sesle soruyor:

"Kaç yıldır bu işi yapıyorsun"

Dilenci mahcup bir sesle cevap veriyor:

"Yedi sekiz yıldır"

Pastane sahibi bu cevaba fena hâlde sinirleniyor. Sertçe konuşmaya başlıyor:

"Bak" diyor, "Ben beş yıl dilendim! Ama ne yaptım Kendime bir yol çizdim! Şimdi bu pastane benim. Şu kapının önündeki araba benim. Şu karşıdaki ev de benim! İnsan yerinde saymaz, sen bunca yıl dilenmişsin hâlâ aynısın!"