"Hiçbir pilavdan Bekir abinin evinde ikram edilen yarı çiğ pilav kadar lezzet alamadım."
Hatırama bugün de devam ediyorum... Sofraya tandır ekmeği pirinç pilavı kızarılmış bir horoz, fasulye patates yemekleri konuldu. Bir de metal kaşık çatallar konuldu. O yıllarda çoğu evlerde tahta ahşap şimşir kaşık kullanılırdı. Metal kaşık ancak zenginlerin evlerinde bulunurdu. Ben bu güzel sofrayı görünce Bekir abinin misafirine verdiği değeri anladım. O çocuk yaşta göğsüm kabardı. "Vay be ben de artık adam olmuşum, baksana çok kıymetli itibarlı insanlara konulacak yemek bana konulmuş" diye düşündüm.Bekir abi de pürneşe etrafımda dolanıyor sevincinden ne yapacağını bilmiyordu. Bu gariban evde bu çocuk yaşta hanımının böyle beylere layık bir sofra kurmuş olması onu ayrıca mutlu ediyordu. Bekir abi neşeli bir şekilde "Orhan kardeş sofra hazır buyur sofraya geçelim" dedi.Bekir abi sağ elinin işaret parmağını tuza batırıp ağzına götürdü. Ben de aynısını yaptım çünkü tuzla yemeğe başlamak sünnetti. Yemekler de lezzetli ve kıvamında pişmişti.Yemeye başladık... Ne zaman ki Bekir abiyle pilav yemeye başladık birden Bekir abinin önceki neşeli hâli gitti, mahcupluk başladı. Ben de bir kaşık pilav aldım pirinçler yarı pişmişti. Bekir abi"Yahu Orhan kardeş galiba pilav iyi pişmemiş" dedi.Onun o mahcup hâline öyle üzüldüm ki anlatamam. Ben diğer yemekleri bırakıp pilavı kaşıklamaya başladım. "Bekir abi yenge hanım pilavı aynı annem gibi pişirmiş annem de hep böyle diri pişirirdi" der demez Bekir abi biraz rahatladı. Gülüşmeye başladık.O pirinç pilavını âdeta kuru kuru öyle yedim ki bir pirinç tanesini bile tabakta bırakmadım.