Eyvallah kasabası...

"Allah dostunun hizmetinde bulunmak öyle her yiğidin kârı değil, nice imtihan vardır..."

Hep modern bir hayat arzular insanoğlu, bu hayata kavuşunca da bir döner geriye bakar aslında daha önce yaşadığı o kıt kanaat ve mahrumiyet dediğimiz hayat ne de tatlı bir hayatmış ancak farkına varıyor.

Yıl 1969, yaşadığım Malazgirt'in o ücra köyü Balkaya'da o yıllarda elektrik telefon televizyon hatta teyp bile yoktu, bir radyo vardı o da koskocaman köyde iki ailede vardı. O iki radyodan biri bizim evdeydi. Akşam olunca erkek komşular bizim misafir odamıza doluşurlardı saat 19.00 ajansını dinlerlerdi.Ajans (haberler) bitti mi, rahmetli babam Hacı İbrahim Ejder hemen radyoyu kapatırdı. Anot katot eksi artı iki batarya vardı. Onların hemencik tükenmemesi içindi bu. Ajanstan sonra babam Sîretü'n-nebî'den,Mesnevi'den ve diğer Osmanlıca kitaplardan halkın anlayabileceği ibretli hikâyeler anlatırdı. Bu anlamlı öğretici edebî hikâyelerden biri de "Eyvallah kasabası" hikâyesiydi:

Zamanın birinde bir derviş bir tekkeye gelir o tekkede kalmak için şeyh efendiden izin ister. Tekkenin velî, ilmiyle amil olan şeyhi bu dervişin tekkede kalmasına müsaade eder. Tabii böyle yüksek derecede olan bir Allah dostunun hizmetinde bulunmak öyle her yiğidin kârı değildir. Kalan insanı bir sürü imtihan beklemektedir.

Dış davranışlarına dikkat ettiği gibi kalbinden geçenlere de dikkat gerekir. Hani derler ya; "Evliyanın yanında kalbini koru, mukayyet ol!.."

Şeyh hazretleri kısa bir müddet sonra bu dervişe "Bugün abdest suyumu sen dökeceksin" der. Derviş bu habere çok sevinir. Tabii kendisi fıkıh ilmine de sahip okumuş birisidir.