"Bu saatte mahkûm mu çağrılır!"

Şafak abi, "bu saatte hücreden alınan mahkûm ya idama gider ya da sürgüne" diyordu.

Hapishanelerde yaşananların her anı acı tatlı hatıradır... Bir tanesini de bugün sizinle paylaşacağım...

O gece Tekirdağ'da müşahede hücrelerimize çekilmişiz. Kapılarımız kapalı ama kapılar ızgara demir kapı. Yandaki arkadaştan, birbirimizi görmeden uzanıp çay alıp diğer hücreye çay uzatabiliyoruz. Sohbet edebiliyoruz.

Saat 22.00 sıralarında nöbetçi başgardiyan geldi, hücremin kapısına bana sessizce dedi ki:

"Kumandan seni dışarı alacağım, aşağı ineceğiz, bizim odada otururuz..."

Tabii ben şaşırdım, şimdiye kadar olmuş bir şey değildi. Öyle bir uygulama hiç olmamıştı. Fakat kötü bir şey de düşünmüyorum. Hem başgardiyan sevdiğimiz beğendiğimiz birisi hem de benim cezaevi hayatım o zaman toy sayılabileceğim bir dönemde.

Henüz üç yılı geçmemişim, fazla olay yaşamamışım. Bu toyluğumun etkisi de var.

"Peki başefendi ceketimi giyeyim, çıkıyorum"dedim.

Bu konuşmalara bir anlam veremeyen, zaten başgardiyanın o saatte gelmesinden tedirgin olan, hücre komşum Şafak Abi"Ne oluyor ne konuşuyorsunuz" diye başgardiyana gönderme yaparak bana soru yöneltti. Ben;

"Bir şey yok abi, aşağı başgardiyan odasına ineceğiz" dememle birden sertleşti ve "Sakın bir yere çıkma. Bu saatte hücreden çıkılmaz" diyerek başgardiyana seslendi;

"Selim dayı bu ne iştir, senden böyle şeyler beklemezdim" diyerek çekip gitmesini veya bütün hücrelerin kapılarını açmasını söyledi.

Başgardiyana mahkûmlar arasında "Tilki Selim" denirdi. Meşhur birisiydi. Bu meşhur "Tilki Selim" çok da idareci ve zeki, mahkûm psikolojisini çok iyi biliyordu. Mahkûmları da iyi tanıyordu;