"Yenge, analık şefkatiyle çocuğu zarar görmesin diye boynundaki altınları koparıp verir..."
Ailemizde birden daha fazla üveylikler söz konusuydu. Daha güzel olanı da ailedeki bir ferdi hariç hepsinin birbirine saygılı hadlerini bilen kişilerden oluşmasıydı.O bir kişi de çocukluğundan beri sarhoş edici derecede alkol müptelasıydı. Aynı zamanda işin başındaki kişiydi. Yine o yıllarda akşam içki şişesini cebine atıp evine gitmek bir bakıma zenginlik ölçüsü olarak görülürdü. Beyinlerde böyle bir algı oluşmuştu. Bunu teşvik edercesine kanunlarda da boşluk vardı.Her gün her akşam sarhoş birinin önce bankalara sonra çevreye borçlanmasından daha doğal ne olabilirdi Ve bu alışkanlığın sonu her geçen gün daha da olumsuzluğa gidecekti...Nitekim bu müptela, bir gün abisinin hanımını merdivende kıstırıp boynundaki altınları ister.Gerekçe olarak da kendi kız kardeşinin altınlarını da istediği ve aldığını söyler, elindeki altınları gösterir. Yengesi altınları vermek istemeyince yanlarında hiçbir şeyden habersiz bekleyen yeğenine öyle şiddetli bir tokat vurur ki kadıncağızın tüm direnci kırılır. Analık şefkatiyle çocuğuna daha fazla zarar gelmemesi için boynundaki altınları koparıp verir.Öyle anlaşılır ki bu adam çoktan iflas etmiştir, bağımlısı olduğu alkole de başkalarının parasıyla devam etmek istemektedir.Başa gelenler kabullenilir. Herkes başının çaresine bakmak zorunda kalmıştır. Altınları boynundan kopartıp veren yenge, kocasını sarhoş kardeşiyle baş başa bırakıp bağda ürettikleri ürünleri değerlendirip geçimlerini sağlamaya çalışırlar.Ailenin ortanca evladı kızdır. Ürettikleri her şeyi değerlendirip geçimlerini sağlamaya çalışırlar. Kapı kapı dolaşarak satarlar. Kapısına kadar gelen sebze meyveyi kim almaz ki...