"Cam ıslanır ama dost eliyle gelen çay içeni ısıtır" dedi. İki dost pencere kenarına oturdu...
Hatırama bugün de devam ediyorum... Zeynep bir gün, "Sen olmasan sabahları kalkacak gücü bulamazdım" dedi.Aysel sadece elini uzattı, sessizce sıktı onun elini. Yıllar, günleri yavaşlatmıştı artık.Sabahları ezanla birlikte soba yanar, çaydanlıktan buhar yükselirdi. Yağmur yağdığı zaman Aysel, pencereye yönelirdi. Bir şey görmezdi ama duyardı her şeyi.O sesi dinler, hocasının sözünü içinden tekrar ederdi. O sabah da öyleydi.Rüzgâr perdeyi hafifçe dalgalandırırken, dışarıda toprağın kokusu odaya doluyordu.Aysel, yıllar önceki gibi aynı sözü tekrarladı: "Yağmur buluttan değil, rahmet kapısından dökülür…" Kapı çaldı. Zeynep elinde çaydanlıkla kapıda belirdi."Camlarım yine ıslandı ama çayım güzel demlendi" dedi gülümseyerek.Aysel'in yüzü aydınlandı."Cam ıslanır, ama dost eliyle gelen çay içeni ısıtır" dedi. İki dost pencere kenarına oturdular.Yağmurun sesi, sobanın nefesiyle yarışıyordu. Bir süre sessizce oturdular. Sonra Zeynep yumuşak bir sesle sordu:"Aysel, bana bir âyet oku. Bugün içim garip, bir dinginlik gelsin."Aysel başını hafifçe eğdi. Bir süre sustu.Sonra sesi yavaşça yükseldi; kelimeler sade ama derin bir ezgiyle döküldü dudaklarından: "O hâlde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz" (er-Rahmân, 55/13) Zeynep'in gözlerinden yaşlar süzüldü. Yağmurun sesiyle karıştı o yaşlar. Bir damla camdan, bir damla kalpten aktı. Bir süre sonra Zeynep başını kaldırdı:"Ne tuhaf" dedi, "her şeyi görebiliyorsun gibi konuşuyorsun ama pencereden hiç bakmıyorsun."