Yılın kelimesi

Her yıl seçilen "yılın kelimesi", aslında yalnızca bir sözcük tercihinden ibaret değil. Bir yıl boyunca yaşadığımız duyguların, toplumsal ruh hâlinin, huzursuzlukların, umutların ve belirsizliklerin yansımasını içinde taşıyor. Hayatımız üzerindeki etkisi o kadar büyük ki; kullandığımız kelimeler gündelik yaşantımızda, birbirimize hitap etme biçimimizde büyük izler bırakıyor. Duygularımızın yansıma şekli çoğu zaman bizi bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde yönlendiriyor. Belli kalıpların, endişelerin esiri olduğumuzda, birbirimize olumsuzluk aktararak bir yıkım sürecinin hatta belki de bir teslimiyetin içinde buluyoruz kendimizi.

Elbette gerçeklerden kaçmamalıyız. Ancak "gerçekler var" diyerek olumsuzlukları büyütmek, kelimeler aracılığıyla yeni felaket algılarının oluşmasına sebep olabiliyor. Çünkü kelimeler toplumsal hafızamızı şekillendiriyor. Bir kelimenin bir yıl boyunca sıkça kullanılması, bilinçaltımızda derin izler bırakıyor. Örneğin "kriz", "kaygı", "yorgunluk" gibi ifadeleri sürekli duymak, hayata daha endişeli bakmamıza yol açıyor. Oysa bunun yerine "dayanışma" ve "umut" gibi üst başlıklar hâkim olmalı.

Bu noktada medyanın ve sosyal medyanın da reyting ve etkileşim kaygısıyla yeni trendler oluşturmasının etkisi büyük. Üzerimizde bıraktığı baskıyı hepimiz görüyoruz. Kelimeler artık yalnızca söz değil; gündelik yaşamımızı, ilişkilerimizi ve geleceğe bakışımızı şekillendiren güçlü bir etkiye sahip.

İnsan zihni, sürekli duyduğu kelimelerle bir duygu çerçevesi oluşturur. Bizim medeniyet kodlarımızda birlik ve beraberliği önceleyen bir toplum olarak bu çerçeveye çok daha dikkat etmemiz gerekiyor. Psikolojide "duygusal bulaşma" diye bir kavram vardır. Bir toplumun geniş kitlelerinin aynı duyguyu hissetmeye başlamasında, bazı kelimeler o duyguyu taşır. Mesela "umut", iyileşme arzusunun işaretidir; "kutuplaşma" ise gerilimin göstergesi.