Özellikle sosyal medya ve haber sitelerinde, bir sonu olmayan içerik akışında bilinçsizce geziniyoruz. Neyi takip ettiğimizi, bizi nelerin ilgilendirdiğini, hangi alanlara baktığımızı çok da dikkat etmeden ilerliyoruz. Kaybettiğimiz sadece zaman değil; duygu durumumuzu, kendi benliğimizi, hislerimizi, hayata bakışımızı da kaybediyoruz.
Ekranımıza düşen objeler, görseller, paylaşımlar… Bize ait olmayan hayatların izlenme hâllerini, uçsuz bucaksız bir labirentin içerisinde öylesine kaybolarak tüketiyoruz ki farkında bile olmuyoruz. Bir bakıyoruz ki saatler geçmiş. Zaman algısının kaybolması, izlediğimiz içeriklerden sonra kendimizi kötü hissetme duygusu ve olumsuz kıyaslamalar… Başka insanların hayatlarının bizim üzerimizdeki etkisi, gerçekten bu karmaşık labirentin içerisinde kaybolduğumuzun bir göstergesi.
Algoritma, dikkatimizi hep ona odaklamamızı sağlıyor. Bu sistematik, saniyeler içinde bile olsa ayrılmamızı engelliyor. Bağımlı hâle geliyoruz. Kaydırdığımız ekrandaki görüntüler—bir sonrası, bir sonrası ve bir sonrası—derken çıkamadığımız bir labirente hapsoluyoruz. Bazen dopamin döngüsüyle kendimizi ödüllendirdiğimiz görseller, bazen sosyal kıyaslama ile başka insanların hayatlarını takip ederek kendimizi kötü hissetme, bazen savaşlar, kavgalar, kaoslar…