Mutluluk esareti: Konfor alanı

Son zamanlarda hepimizin dilinde bir "konfor alanı" var. Kendimize ait bir mutluluk alanından bahsediyorum aslında. "Kendimize ait" derken, çoğu zaman başkaları tarafından çizilmiş olguları tamamladığımızda bir konfor alanına ulaştığımızı, mutlu olduğumuzu düşünüyoruz. Çünkü birileri bizim adımıza bambaşka tanımlamalarla "Bunu yapmalısın, buraya gitmelisin, bunu giymelisin, şöyle davranırsan mutlu olursun." yönlendirmelerinde bulunuyor.

Artık bu, tamamen bir mutluluk endüstrisi haline geldi. Kişisel gelişim kitapları, sosyal medya modelleri, "Pozitif ol, iyi hisset." gibi sürekli tekrar eden mesajlar… Bunlar bireyin kendi duygusal derinliğini keşfetmesini değil, yüzeyde kalmasını sağlıyor.

Çevremizdeki bütün tavsiyeler ve yönlendirmeler, kapital sistemin içerisinde "daha fazla alışveriş yapmalısın, daha fazlasına sahip olmalısın" mesajlarıyla bizi bir mutluluk yarışının içine sokuyor. Peki gerçekten tanımlandığı gibi mi konfor alanı Yoksa herkese göre değişiyor mu

Sevdiklerimizle, ailemizle oturup sıcak evimizde bir bardak çay içmek de büyük bir mutluluk değil mi Özellikle belli mekânlara mı gitmeliyiz, belli araçları mı kullanmalıyız, belli yerlerde mi görünmeliyiz Bu mu bizim konfor alanımız

Huzur bulduğumuz bir alan elbette olmalı, ama bu yarış bizi yeterince yoruyor. Bir taraftan da tanımlanmış konfor alanının içerisine girmek bizi pasifize ediyor. "Tamam, artık bu alana geldin, bu kümenin içerisindesin." hâli, bizi daha fazla üretmekten, gelişime ayak uydurmaktan geri bırakıyor.

Gerçek mutluluk sadece "iyi hissetmek" değil;