Kuvayı Milliye

AKP'li Cumhurbaşkanı, önceki gün Hamas'ı işaret ederek şu cümleyi kurdu:

-Türkiye'deki Kuvayı Milliye ne ise Hamas da işte odur...

Aynı benzetmeyi yıllar önce Suriye'de para karşılığı savaşan ÖSO (Özgür Suriye ordusu) için de kullanmıştı... Demek ki alışkanlık yapmış, şimdi de sıra Hamas'a gelmiş...

Bir Türk yurttaşı olarak böyle bir benzetmeyi şiddetle reddediyorum... Bunu yıllar önce bu benzetme yapıldığında bu köşede yazmıştım. Tabii, Kuvayı Milliye'nin ne demek olduğunu da anlatmıştım... O gün yazdıklarım bugün de aynen geçerli olduğu için o yazımı sizlerle bir kere daha paylaşıyorum...

-Yedi düvele meydan okuyan, bağımsızlık ve özgürlükleri için düğüne gider gibi ölüme giden soylu kahramanların hikayesidir yazdıklarım...

Kuvayı Milliye Türk milletidir!

1919, Erzurum Kongresi günleri...

Bir gece vakti Mustafa Kemal Paşa yanı başında oturan Mazhar Müfit'e (Kansu) "Defterin yanında mı" diye sorduktan sonra sigarasından bir iki nefes çekti ve önce şu uyarıyı yaptı:

-Bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir sen, bir de Kalem Mahsus Müdürü Süreyya bileceksiniz, şartım bu...

Paşa'nın şartı kabul edildi. Mustafa Kemal, "Öyleyse tarih koy" dedi. Konuldu:

-28 Temmuz 1919 sabaha karşı.

Paşa, "Yaz Müfit" diyerek maddeleri sıralamaya başladı:

-Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır, bu bir!

-İki, Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır!

-Üç, fes kalkacak uygar milletler gibi şapka giyilecektir!

Bu anda Mazhar Müfit'in elindeki kalem düşüverdi. Paşa'nın yüzüne baktı. O da onun yüzüne bakıyordu; "Neden durakladın" diye sordu. Mazhar Müfit, gayet açıkça yanıtladı:

-Darılma ama paşam, sizin hayal peşinde koşan taraflarınız var!

Paşa güldü, "Bunu zaman gösterir, sen yaz" dedikten sonra devam etti:

-Dört, Latin harfleri kabul edilecek!..

Mazhar Bey, biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir edayla şöyle dedi

-Cumhuriyet ilanını başarmış olalım da üst tarafı yeter!..

Mazhar Müfit'in o hayal kırıklığının üzerinden geçen 4 yıl sonra Cumhuriyet ilan edilecekti!.. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Şapka Devrimi'ni açıklamış, Kastamonu'dan dönüyordu. Meclis'in kapısının önünden geçerken Mazhar Müfit Bey'i görünce yanına çağırdı ve şöyle dedi:

-Azizim Mazhar Bey, kaçıncı maddedeyiz Notlarına bakıyor musun

İşte Kuvayı Milliye, işte Türk mucizesi buydu!

Çoban ateşleri!

Erzurum'daki o küçük odada Mustafa Kemal, Mazhar Müfit'e zaferden sonra yapılacakları dikte ederken, Anadolu'nun dört bir yanında "Çoban Ateşleri" yanıyordu!

Mareşal Fevzi Çakmak, bunu gayet veciz bir şekilde şöyle anlatacaktı:

Mondros Mütarekesi'nden sonra bir uçaktan Anadolu'ya bakılsaydı yer yer yanan ateşler görürdünüz. Bunlar pırıl pırıl yanan çoban ateşleriydi!

Bir diğer adıyla Türk Milleti'nin işgale karşı silaha sarılmasıydı, vatanını savunmak için ayağa kalkmasıydı... Adını çok yakın zamanda, başta işgalciler olmak üzere tüm dünya ezberleyecekti:

Kuvayı Milliye!

Milli Kuvvetler anlamına geliyordu; Milletin ta kendisiydi! Cepheye cephane taşıyan Emine kadından, Milli Mücadele'nin simgesi olan Kara Fatma'ya, Gördesli Makbule'ye, Sütçü İmam'a, Şahin Bey'e, Topal Osman'a Ege ve Batı Anadolu'nun yiğit efelerine, Rıfat Börekçi, Ahmet Hulusi Efendi gibi yurtsever din adamlarına kadar herkes Kuvayı Milliye'nin neferi hatta ta kendisiydi!

Emperyalistlerin aşağılık oyunu, hain Padişah ve hempalarının boyun eğişiyle 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal eden Yunan ordusunun sancaktarını tek kurşunla yere indiren gazeteci