Yalancı, şarlatan yobaz!

Bizler için kader haline geldi...

Toplumu birbirine düşman etmek, parçalamak, nefret hissini alabildiğine körüklemekle görevli bir takım "Herif-i naşerif" tipler, olmadık yalanları, tarihi gerçekmiş gibi ortalığa saçacak, biz de bu yalanları bunların suratına adeta bir"Osmanlı tokadı!" şiddetinde çarpacağız...

Bu tipler ya bir cemaat lideri, ya bir diyanet görevlisi ya bir öğretim üyesi(!) ya bir siyasetçi ya da kerameti kendinden menkul"Özel Tarihçi"kılığında çıkıyor meydana! Mesela, yakın geçmişte "Hz. Nuh oğluyla cep telefonuyla haberleşmişti"diyen, "Google'ı Abdülhamit Han bulmuştu"iddiasında bulunan öğretim üyeleri türemiş, gerekli yanıtı alıp buharlaşıvermişlerdi!

Bir seferinde de bir başka öğretim üyesi peydahlanmıştı; O kadar çok yalanı bir TV programına sığdırmayı başarmıştı ki, hayran olmamak elde değil vallahi! Üstelik uzmanlık alanı İlköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Eğitimi olan bu muhterem, derin(!) tarih bilgisini konuşturarak, neler ileri sürmüştü neler...

Örneğin, Çanakkale ve Bursa'da camilerin genelev ve ahır olarak kullanıldığını ileri sürüyordu! Ancak"Hangi cami ahır ve genelev yapılmış"diye sorulunca çıtı çıkmıyor,"yapılmış"diyordu yalnızca! Tıynetleri buydu.. Tarihçi-yazarMustafa Solak, ODATV'de isim isim hangi camilerin onarıldığını, ne kadar kaynak ayrıldığını, bu Ahlak(!) hocasının suratına çarpıvermişti...

- Yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyordu tabii!

Bunlar da utanma arlanma hiç yok!

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah Akın'ın yediği herzeler bununla da sınırlı değildi...

Büyük bir alçaklıkla Çanakkale Savaşı esnasında şehit olan askerlerimizin arasında yaralıların da bulunduğunu ve bu yaralı Türk askerlerinin de canlı canlı şehitlerimizle birlikte gömüldüğünü ileri sürecek kadar soysuzlaşmıştı! Bu konuda kanıt olarak hangi delili göstermişti biliyor musunuz

- Çanakkale Türküsü'nü!

O, insanın bağrını kanatan, gözlerini yaşartan türküde ki"Çanakkale içinde vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni"dizelerini kanıt olarak gösteren utanmaz,"hakikaten canlı canlı dedelerimizi gömdük" diyebildi!

Gelelim bu ahlaktan yoksun herifin diğer yalanlarına... Önce Lozan'a saldırarak, Sevr'i tarihin çöplüğüne atan bu antlaşmayı"2. Sevr" olarak ilan eden muhterem, sürekli çiğnenen "Lozan'da gizli maddeler var" yalanına sarılarak, şu anında çürütülecek yalanları sıralıyordu:

- Hilafetin kaldırılması Lozan'ın gizli şartlarındandı! Lozan'ı biz Temmuz 1923'de imzalıyoruz. Ankara 2-3 ay sonra 13 Ekim 1923'te başkent oluyor. 1924 Mart'ında da halifelik kaldırılıyor. Bunlar hiç tartışılmadan, Meclis'e hiç sunulmadan otomatik onaylanan yasalardır. İngiltere Lozan'ı 16 Mart 1924'te onaylıyor. Çünkü İngiltere'nin şartı var, halifelik kalkacak...

Bu soysuz yalan dizisinin tutulacak bir yeri de yoktu... Otomatik onaylanan yasa diye bir şey yoktu; 13 Ekim 1923 tarihindeİsmet Paşa ve dört arkadaşının verdiği yasa teklifi ile Ankara'nın başkent olmasıTBMMtarafından oylandı ve kabul edildi. Halifelik ise 3 Mart 1924 tarihinde yineTBMM'nin çıkardığı yasayla kaldırıldı.

- Bu bilgiler daha ilkokul sıralarında öğretiliyordu bre ahlaksız!

BM'ye kabul şartı ezanın Türkçeleştirilmesiymiş!..

Adam ya zırcahil ya da karşısındakileri"ahmak" yerine koyan bir"görevliydi!"