Bir yalancı ?tarihçiye tarih dersleri!
Tarih çok ciddi bir iştir...
Şayet art niyetli ya da cahilseniz, sıfatınız "tarihçi" olsa da tarihi bir süprüntüye dönüştürmek çocuk oyuncağıdır!
Bizim ülkemizde ne yazık ki tarihi eğip bükmek, yalanlara bezeli tarih uydurmak, özellikle liberal paydaşlar ve gerici çevreler arasında pek modadır!
Bizim üstlendiğimiz görev ise bu yalanları bu türden "tarihçilerin" suratına "boş bir eldiven" gibi çarpmaktır!
Sizi yıllar öncesine, o güne kadar cüret edilememiş bir röportaja götürmek istiyorum, hiç abartısız söylüyorum, ağzım açık, inanamayarak okumuştum! Röportajı yapan Neşe Düzel ile "Tarihçi" sıfatlı Aykut Kansu günümüzde adeta buharlaşmış vaziyetteler, hiç ortalarda görünmüyorlar! Ama her zaman söylediğim, yazdığım üzere asla unutmamalı unutturmamalıyız! Bu röportaja verdiğim yanıtları üç gün süreyle bu sütunda okuyacak ve eminim sizde hayretler içinde izleyeceksiniz...
- İyi okumalar...
Yalanların ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır!Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Aykut Kansu, Radikal'de Neşe Düzel'in sorularını yanıtlamış, bir gazete sayfası konuşmayla yakın tarihi baştan aşağı silmiş, yeniden yazmıştı! O söyleşinin sunuş yazısında Neşe Düzel, şöyle diyordu:
- Ne kadar baskı yaparsanız yapın yalanın da bir ömrü var. Ömür tamamlandığında, nasıl olduğunu hiç anlamadan toplum gerçeği merak etmeye başlıyor. Yalanlar tartışma masasına yatırılıyor...
Neşe Düzel çok ama çok haklıydı! Yalanlar, yutturmacalar bir gün mutlaka masaya yatırılıyor. Biz de tek bir kaynak göstermeden esip savuran tarihçi Aykut Kansu'nun ileri sürdüğü tezleri masaya yatıralım...
Tarihçi Kansu daha söyleşinin başında diyordu ki:
- Bize 1908, İkinci Meşrutiyet'in ilanı diye anlatılıyor. Yeni bir devrin açıldığı, Türkiye'de anayasal düzenin kurulduğu, ekonomi ve sosyal politikaların liberalleştiği anlatılmıyor. Çünkü aslında 1923, bütün bu özgürlüklerden, parlamento üstünlüğünden bir geriye dönüştür.
Mantığa bakın! Kansu'nun "özgürlük ve parlamento üstünlüğü" dediği döneme kısaca bir göz atalım: Meclis-i Mebusan 1918'e kadar İttihat ve Terakki Partisi'nin tam bir ablukası altındadır. Özellikle Babıali baskınından sonra tam anlamıyla bir baskı rejimi kurulmuştur. Muhalefet susturulmuş, siyasi suikastlar dönemi açılmıştır.
Tarihçi Kansu da bunu hemen alt satırlarda itiraf ediyor, daha biraz önce söylediklerinden keskin bir dönüş yaparak "1914-18'de liberal niyetlerden sapmış bir iktidar döneminden" söz ediyor! Hani parlamento üstünlüğü, nerede özgürlükler!
Devam edelim; Meclis'i Mebusan ittihatçıların kontrolünden çıkar çıkmaz bu kez fırsatı ele geçiren padişah tarafından kapatılıyor. Tarih, 21 Kasım 1918. Meclis 12 Ocak 1920'ye kadar kapalı kalıyor. Sonra ne oluyor İstanbul İngilizler tarafından 16 Mart 1920'de işgal ediliyor ve iki gün sonra Meclis-i Mebusan sizlere ömür!
Zaten milletvekillerinden bir bölümü de İngilizler tarafından Malta'ya sürülüyor. Bir bölümü ise Ankara'ya gidiyor, 23 Nisan 1920'de kurulacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne katılmak üzere...
İşgal altında inleyen topraklar!Kansu'nun özgürlük yılları, parlamentonun üstünlüğü diye kutsadığı yıllar, bir imparatorluğun çöktüğü, ekonomisinin Düyun-u Umumiye ve Reji İdaresi'nin ellerine terkedildiği, milli siyasetinin Alman ve İngiliz emperyalizminin emir ve komutasına verildiği, meclisin ise yalnızca görünürde var olduğu, neredeyse sömürge yıllarıdır.