Ben gazeteciliğe Ankara'da başladım...
17 yaşında bir lise öğrencisiydim... O zamanlar adı Gazeteciler Cemiyeti olan derneğin başkanı Beyhan Cenkçi, onun yardımcısı da Nazmi Bilgin'di. Bu cemiyete üye olmadım; Cenkçi'nin cemiyeti yönetme şekli, gazeteciler yerine Kaş'ta torak alımlarıyla uğraşması, üyelere karşı takındığı tavır epey itici geliyordu bana...
Cenkçi, 25 yıl aralıksız yönettiği Gazeteciler Cemiyeti'ni ölümü nedeniyle bırakınca yerine yardımcısı Nazmi Bilgin geçti... O tarihten bugüne de tam 33 yıldır o yönetti cemiyeti ve halen de yönetiyor. Bir diğer deyişle Nazmi Bilgin tam 33 yıl14, toplam olarak 47 yıldır cemiyetin başında. Bu yaklaşık yarım asır demek oluyor!
Bilgin'i Ankara'dayken ara sıra görürdüm. Onu tanıdığımda henüz başkan yardımcısıydı. Ankara'dan ayrıldıktan sonra ise hiç görmedim... Bu süre içinde neler yaptı, cemiyeti nasıl yönetti, Ankara'daki meslektaşlarım onun yönetiminden memnun muydu, bilmiyordum...
- Ankara gazetecilerinin önemli bölümü "yeter artık" diyene kadar!
Her şey, bir gün bir grup gazetecinin kamuoyuna açıklama yapması ve istifalarla ile başladı. Bildirinin başlığı şöyleydi:
- Gazeteciler Cemiyeti sahipsiz değildir!
Neler yoktu ki o bildiride; mesela, bütün üyelerden hatta yönetim kurulundan bile gizlenerek cemiyetin tüm malvarlığının kurulacak yeni vakfa devredilmeye çalışılması büyük tepkilere yol açmış, üyelerin itirazıyla "vakıf senedi" mahkemeye taşınmış, şu sıralar İstinaf Mahkemesi'nde inceleniyordu... Bu vakıf eğer kurulursa tüm mal varlığı bir daha geri alınma şansı olmaksızın 16 kişilik yönetici grubuna devredilmiş olacaktı!
Örneğin, Cemiyetin 43 yıldır kesintisiz yayımlanan "24 Saat Gazetesi" Yönetim Kurulu'nun kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkla sudan ucuza satılmıştı!
Örneğin, Cemiyetin parasal kaynaklarının varlığı, kullanımı ve harcanması tam bir gizlilik içinde yürütülmekteydi! Cemiyet adına Avrupa Birliği'nden sağlanan milyonlarca liralık projelerde de şeffaflıktan eser yoktu... Birkaç yönetim kurulu üyesi kendi tespit ettikleri maaşlarla yönettikleri projeler hakkında değil üyelere, yönetim kurulunun diğer üyelerine bile bilgi vermiyor, tüm bilgi talepleri ise reddediliyordu!
İddialar ciddi ve çok ağırdı... Bu bildiriyle birlikte açık savaş başladı. Başını, mesleğe birlikte aynı kurumda, Anadolu Ajansı'nda başladığımız, Ankara Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'ndan istifa ederek sürecin başlatılmasında büyük katkısı olan değerli gazeteci arkadaşım Nursun Erel'in çektiği gazeteciler internette "Beyaz Sayfa" isimli bir grup kurarak mücadeleyi büyüttüler.
Yakın zamanda yapılacak kongrede Nursun Erel arkadaşlarının da desteği ile başkanlığa adaylığını koydu ve "kavga" iyice kızıştı!
- Artık geri dönüş yoktu, köprüler yakılmıştı!
İşler kızıştıkça "Beyaz Sayfa" sitesi büyümeye, yüzlerce gazeteci üye olmaya ve onların da destek ve yardımıyla çok vahim sorular sorulmaya başlandı.
Mesela, yeni bir bildiri ile cemiyetin son dönemde Avrupa Birliği ve yabancı elçiliklerden alınan 160 milyon TL'lik hibenin nereye gittiği sorgulandı. Yalnızca bu da değil; bu gelirlere eklenen kendi kaynaklarından edinilen gelirler de sorguya dahil edildi!