Aydınlanma devriminin yılmaz savaşçısı...

Hepimizin "abisiydi."

Ancak öyle haybeden, yaşı büyük olduğu için abi denilenlerden değildi... Öncelikle "Ali Abi" idi... Söyledikleri önce sevgi, sonra saygı ile ve de can kulağıyla dinlenen, öğütleri "unutulmayacaklar" arasına yazılan türden bir "Abilikti" onunkisi...

Ali Sirmen ismini 70'lerin başlarında, çocuk yaşımda duymuştum. Nereden, kimden duydum anımsamıyorum ama Cumhuriyet gazetesinde Nadir Nadi, İlhan Selçuk ve gazetede ilerici namına kim varsa 71 darbesiyle birlikte dışlandığını çok iyi hatırlıyorum!

Bir süre sonra da İlhan Selçuk Ziverbey Köşkü'nde epey bir süre misafir(!) edilecek, elinden sorgucular tarafından suç itirafı alınacak, dosyasına konacak, hakkında açılan davanın ilk celsesinde ayağa kalkarak itiraf metninin yanılmıyorsam ikinci paragrafının altıncı satırının yukarıdan aşağıya okunmasını isteyecekti. Davanın anında düşmesini sağlayacak "Bomba" iki sözcük şöyleydi:

- İşkence altındayım!

O yıllar, "Cumhuriyetsiz" geçen yıllardı; okuyucu gazeteden elini çekmiş, tiraj inanılmaz ölçüde düşmüştü. İşte o yıllarda Yeni Ortam gazetesi çıkmıştı ortaya. Emil Galip Sandalcı, Turhan Temuçin, Ali Sirmen ve Uğur Mumcu geniş kitlelerin takip ettiği yeni Ortam yazarlarıydı. Ben de, 14 yaşında bir ortaokul öğrencisi olarak Yeni Ortam gazetesinin okurları arasına katılmıştım...

Hafızam beni yanıltmıyorsa 1974 yılında İlhan Selçuk ve ekibi, neredeyse hiç okuyucusu kalmayan Cumhuriyet gazetesine geri dönüp kolları sıvadılar. 1975'de Uğur Mumcu ve Ali Sirmen de bu kadroya katılınca Cumhuriyet altın yıllarına hızla geri döndü...

- Ben de Cumhuriyet'e katıldım...

Faşizm zamanları!

12 Eylül darbesi yapıldığında 20 yaşında gencecik bir gazeteciydim...

Karşı devrimin sıkıyönetim mahkemelerinin ilk işlerinden biri de Türkiye genelinde 23 bin 677 derneği kapatmak ve haklarında dava açmak olmuştu...

Bunlardan biri de Barış Derneği davasıydı. Önce dava açıldı, hemen ardından savcı iki kez tutuklama istedi ancak mahkeme her iki istemi de suç olmadığı gerekçesiyle reddetti. Bunun üzerine savcı bilirkişi, incelemesi istedi. Yazıyı uzattığımın farkındayım ancak herkesin hakkını da vermek gerek, bu isimler önemli; Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Erol Cihan ve Asistan Şükrü Alpaslan'dan oluşan bilirkişi heyeti hazırladığı raporda "derneğin suç oluşturacak faaliyetlerde bulunduğunu" yazdı.

- Böylece birçok aydın için uzun yıllar sürecek tutsaklık hayatı başlayacaktı!

Emekli Büyükelçi Mahmut Dikerdem, İstanbul Barosu Başkanı Orhan Adli Apaydın, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Erdal Atabek, Cumhuriyet yazarı Avukat Ali Sirmen, şair ve yazar Ataol Behramoğlu ile birlikte 44 aydın tutuklanmıştı...

Bu yetmezmiş gibi ikinci bir Barış Derneği Davası daha açılarak ilk davanın avukatları ile birlikte Tarık Akan ve Genco Erkal gibi ülkenin yüzakı sanatçılar da yargılanmaya başlanmıştı...

Dava yıllarca sürdü. 1986 yılında Orhan Apaydın ve CHP Milletvekili İsmail Hakkı Öztorun hapisanede hayatını kaybetti... 1991'de onca çilenin ardından tümü beraat etti...

İşte o yıllarda cumhuriyet gazetesinde yeni bir yazar yazmaya başladı, şahane yazılar yazıyordu. Kısa sürede okurun kalbini fethetmeyi başarmıştı. Adı da hayli tuhaftı: