Vestfalya Barışı, Otuz Yıl Savaşları'nı sona erdirerek iki yüzyıl boyunca Avrupa'da güç dengesini sağladı.
Viyana Kongresi, Napolyon'un yenilgisinden sonra Britanya üstünlüğünü pekiştirdi ve Birinci Dünya Savaşı'na kadar dünyaya hükmetti.
Versay Antlaşması, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeni bir dünya düzeni kuruldu ancak bu düzen İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya, İtalya ve Japonya'nın yükselişiyle çöktü.
1945'den günümüze kadar da ABD öncülüğündeki dünya düzeni hakim
II. Dünya Savaşı'ndan sonra galip güçler, Birleşmiş Milletler, NATO, Dünya Bankası ve IMF gibi kurumlarla ABD'nin egemen olduğu bir sistem inşa ettiler.
III. Dünya Savaşı ile de mevcut ulus devletler tasfiye edilerek yeni bir imparatorluk tesis edilecek. Devletlerin şirketleştirildiği, insanlığın köleleştirildiği ve adını "Yeni Sosyalizm" koydukları Yeni Roma düzeni inşa edilecek.
Amerika ve Britanya daha şimdiden bu düzenin nerede kurulacağı konusunda bir anlaşmazlık yaşıyor. Daha doğrusu bir çatışma içerisinde.
Sevgili dostum Azeri uzman Ramin'in de ifade ettiği gibi, İstanbul merkezli bir yeni dünya düzeni mi yoksa Pasifik merkezli bir dünya düzeni mi
Şu durumda Amerika savaş istiyor. Trump geçenlerde şöyle demişti; "Birinci Dünya Savaşı'nı kazandık, İkinci Dünya Savaşı'nı kazandık. Ondan önce ve arasında da her şeyi kazandık. Sonra bakanlığın adını Savunma Bakanlığı diye değiştirdik. Artık şimdi Savaş Bakanlığı adını veriyoruz."
Sonra Savaş Bakanı Hegseth, "Savunmada kalmayacağız, hücuma geçeceğiz: azami yıkıcılık, asgarî yasallık; politik doğruculuk değil, şiddetli etki" diyerek yeni anlayışı kamuoyuna deklare etti.
Açıkçası I. Dünya Savaşı'ndan beri neredeyse sürekli savaş halinde olan Amerika'nın Savunma Bakanlığı zaten savunma bakanlığı değildi ki.
Putin ise, "Şanghay İşbirliği Örgütü'nün ve stratejik ortaklarımız da dahil olmak üzere ortaklarımızın faaliyetleri, herhangi biriyle savaşmayı değil, kendimizi, ülkelerimizi, halklarımızı ve ekonomilerimizi geliştirmenin en iyi yollarını bulmayı amaçlamaktadır" diyerek şimdilik savaş istemediğini altını çizdi.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı Abdülhamid örneğinde olduğu gibi ülkesini savaşa sokmak istemiyor.
Bir taraftan da tedbir almaktan geri durmuyor. "Terörsüz Türkiye Projesi" tam da bu anlamda iç cepheyi sağlamlaştırma olarak karşımızda durmaktadır.
Ancak işler planlandığı gibi gitmeyebiliyor. Terör örgütü lideri Öcalan'ın silah bırakma çağrısının PKK'nın Suriye koluna yönelik olup olmadığı henüz netlik kazanmadı mesela.