David P. Baker, "The Schooled Society: The Educational Transformation of Global Culture" adlı eserinde iki yüzyıllık eğitim maceramızı "okullaşmış toplum" şeklinde özetleyerek büyük eğitim devriminden bahseder.
Ona göre eğitim hem bir kurtarıcı hem de günah keçisidir. Yani bir taraftan her sosyal sorunun çözümü olarak görülürken diğer taraftan da ekonomik, toplumsal, kültürel sorunların sebebi olarak suçlanır.
Çünkü eğitim topluma çok fazla anlam yükleyen güçlü bir kurum haline gelmiştir. Öyle ki bugün insanın gelişimi için en meşru yol olarak görülüyor.
Bu bakımdan eğitimin toplumsal kurumları dönüştürme kapasitesi vardır. Kendi kültürel mantığını topluma yayar ve toplumun zihinsel çerçevesini kurar.
Böyle bir ortamda "hakikat" artık bireysel deneyime değil, kurumsal otoriteye dayanıyor. Üniversite, neyin doğru neyin yanlış olduğuna yön veren epistemik bir otorite haline gelmiştir.
Eğitimde başarı ise modern toplumun "ahlaki erdemi" olarak görülür. Notlar, sınavlar, testler; moral ölçütler gibi değerlendirilir.
Başarılı bireyler "çalışkan, sorumlu, akıllı" olarak etiketlenir. Doktor, mühendis, öğretmen, avukat vb. meslekler üniversite diplomasına "bağımlı" hâle gelir. Toplumsal güven, diploma üzerinden kurulur.
Okullaşmış toplumda tatiller zaman kaybıdır zira başarılı olmak erdemli olmanın bariz bir göstergesidir.
O halde çocuklar sürekli olarak başkalarının dikte ettiği hayatı yaşamak zorunda kalacaklardır. Oysa Grace Llewellyn'in ifadesiyle bir birey ne kadar çok başkalarının dikte ettiği hayatı yaşıyorsa o kadar çok yaşamıyor demektir. Ancak bu önemli değildir önemli olan akademik başarıdır.
Ülkemiz eğitim konusunda bir bakıma sanayi devriminin ilk aşamalarını yaşıyor. İşgücü ve üretim ilişkilerinin şekillendiği bu geçiş döneminde okulları biraz da bu mantıkla işletmeyi çabalıyor.
Kısacası anne baba işte, çocuklar ise okulda. Bu durum çocukları sürekli okulda tutmayı gerektirir.
Hal böyle olunca da bizim ülkede çocuklar yeteneklerine göre değil yaşlarına göre sınıflandırılırlar. Ve akademik başarı hayatın merkezine alınır. Sadece yaşları eşit olan çocukların hemen her alanda başarıl olmaları beklenir.
İyi hesap yapacak, Türkçeyi ve İngilizceyi iyi konuşacak aynı zamanda güzel resim çizecek bir taraftan da başarılı bir sporcu olacak. Kısacası yaklaşık on dört- on beş farklı branşta başarılı olacaklar ve mümkünse sınav notları da yüksek olacak.
Ben bu modelin çocukların yeteneklerini körelttiğini düşünüyorum. Sadece yeteneklerini köreltmekle kalmıyor aynı zamanda onları sosyal hayata karışmaktan da yoksun bırakıyor.

20