Fakir taklidi yaparak zengin olunur.
Zengin taklidi yaparak iflas edilir.
Ne kadar sade, ne kadar sarsıcı bir ayna...
Ve ne yazık ki, içinde yaşadığımız çağın en büyük trajedisini özetliyor. Çünkü hepimiz, sahip olmadığımız hayatların dekoratörleri olduk. Ekranda parlayan, ama kök salmayan bir hayatın peşinde koşarken, içimizdeki gerçek benlik, sessizce ve derinden yoksullaşıyor.
Bugün insanlar, olmadıkları kişiler gibi görünmek için sahip olduklarını feda etme yarışında. "Gerçek" olan, neredeyse utanç verici bir eksiklik gibi sunuluyor. Mütevazı yaşamak, bir başarısızlık. Oysa gösteriş, çoğu zaman sadece bir borç bildirimidir; ruhun gerçekte ne kadar çıplak olduğunun ilanıdır.
Ama bil ki, taklidin ömrü kısadır, çünkü kökü yoktur.
Bir fakir, halini bilip gayret ederse, emeğiyle, sabrıyla, azmiyle zengin olur. Onun başlangıç noktasında gerçek vardır: Gerçek yoksunluk, gerçek mücadele, gerçek ter.
Ama bir zengin, varlığına rağmen "daha çok görünmek" isterse, gösterişin finansal ve ruhsal batağında yavaşça tükenir. Çünkü o artık kendisi değildir. Bir maskenin ardında yaşamaya başladığında, kendi nefesini bile tanımaz olursun.
Oysa hayatın kadim sırrı hep aynı noktada saklı: Olmak, görünmekten sonsuz değerlidir.
Bir fincan sade kahvenin kokusu, başkasının gürültülü masasında parıldayan en gösterişli sunumdan çok daha huzurludur. Çünkü orada saflık, samimiyet, hakikat vardır.
Kendini kandıran, sonunda kendiyle hesaplaşır.
Kendini gizlemeyen, sonunda kendi gerçeğiyle zenginleşir.
Zenginlik sandığımız şey, çoğu zaman sadece bir bakış meselesidir. Kimi azla kanaat eder, gönlü zenginlikten taşar. Kimi trilyonların üzerinde yüzer, ama ruhu iflas etmiştir.

21