Son zamanlarda, yardım etmenin, el uzatmanın, dertlenmenin üzerine öyle bir soğukluk çöktü ki…
Birileri çıkıyor, bir okula destek olduğunuzda, bir çocuğun eksikliğini gidermeye çalıştığınızda hemen o ezber cümleyi yapıştırıyor:
"Devlet mi aciz Kime hizmet ediyorsunuz"
Oysa bu sorular, iyiliğin kalbine saplanan hançerlerdir.Sanırsınız ki bir vatandaşın gönüllü olarak yaptığı gayret, devletin yetersizliği anlamına gelir. Hayır! Bir çocuğun üşüyen ellerine eldiven ulaştırmak, bir okulun kapısından içeri umut taşımak; bu bir eksiklik göstergesi değil, bir vicdan borcudur.
Devlet büyük, güçlü bir gövde gibidir.
Sivil inisiyatifler ise o gövdenin en uç, en ince damarlarına sevgi taşıyan kılcal kanallardır.
Bizim kültürümüz, "komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen bir anlayışın mirasçısıdır.
Bu söz, bir yasa değil; insan olmanın onurlu bir sözleşmesidir.
Yaratılanı Sevmek İçin Kimlik Sormak Gerekir mi
İyilik sınır tanımaz.
Ama mesele sınır ötesine taşınca, yine aynı sesler yükselir: "O bölge şucu, bu bölge bucu. Kime yardım ediyorsunuz"
Gelin vicdanla konuşalım. Bir annenin gözyaşı, bir çocuğun açlığı pasaport sormaz. Yaratandan ötürü yaratılanı sevmek, bizim özümüzde yazılıdır.
Ne ırk, ne dil, ne din… Hiçbiri, bir insanın acısının önüne geçemez.
Unutmayalım; Ukrayna'da bombaların altında kalan insanlara da, Gazze'de açlıkla direnen çocuklara da el uzatmak; sadece bir yardım değil, insanlık borcudur.
Bu milletin büyüklüğü, kimliğe değil kalbe bakarak uzanan ellerinde saklıdır.
Ne yazık ki, bu çabalara köstek olan, iyiliği bile sorgulayan bir kesim de var.
Oysa onların eleştirisi, vicdana değil; merhamete olan tahammülsüzlüğün bir yansımasıdır.
Çünkü merhametin coğrafyası olmaz.
Acı evrenseldir.
Seslere Takılmak mı, Gayrete Odaklanmak mı
Burada en büyük sınav, sivil toplum kuruluşlarına düşüyor:
Enerjinizi o anlamsız seslere mi harcayacaksınız, yoksa gerçekten gayrete odaklanmaya mı devam edeceksiniz

13