Daniel Lerner, "The Passing of Traditional Society: Modernizing the Middle East" isimli monografisinde Türkiye, Mısır, Ürdün ve Suriye gibi ülkelerin içerisinde olduğu bir saha araştırması yapar. Modernleşme Kuramı'nın öncülerinden olan Lerner'ın bahse konu ülkelerdeki saha araştırmalarının asıl amacı, ilgili toplumların modernleşme pratiklerini gözlemlemek. Şehirleşme, okuryazarlık ve medya kullanımı üzerinden bir ölçek geliştiren Lerner, bu ülkelerin modernleşme deneyimlerine dair analizler yapmakta ve hangi toplumun ne kadar modern olup olmadığını da ortaya koymaktadır.
Lerner ve modernleşme kuramcıları medyayı, modernleşmenin kaldıracı kabul etmekte ve medya kullanım pratiklerini modernleşmenin önemli bir ölçütü saymaktadır. Dönemin gazeteleri başta olmak üzere soğuk savaşın etkisinde Voice of America ve Moskova Radyosu deneyimlerine de önemli bir yer ayıran Lerner, medyayı aktif bir biçimde kullanan toplumlarda empati ve analitik düşüncenin geliştiğini de ifade eder. Farklı dünyalar arasında empati kurulabilmesine imkan tanıyan medya araçları, aynı zamanda ideolojik bir işlev de görüyor. Lerner'ın Ankara Balgat'taki saha araştırmaları ve bunun Amerikan dış politikasındaki yerini, Lerner'ın resmi görevi üzerinden düşündüğümüzde, tablonun biraz daha netleştiğini söylemek mümkün.
Bu aşamada bir soru sormak gerekiyor. Gerçekten de medya, bizim farklı toplumlar hakkında bilgi sahibi olmamızı ve onlarla empati kurabilmemizi temin eden bir şey midir Modernleşme kuramcılarının varsaydığı bu etki, günümüz dijital dünyasında ne ölçüde geçerlidir Hiç kuşkusuz medya, bugün dünyanın farklı yerlerindeki gelişmeleri bildiren ve ilgili olduğumuz yerlerdeki gündelik ve politik hayatı bize aktaran bir araçtır. Bu nedenle, devletler bir tür kamu diplomasisi aracı olarak, diplomatik temsilcilerin yanı sıra ilgili oldukları ülkelerde yayıncılık faaliyetlerine de imza atmaktadırlar. Bu çeşitlilik bir yandan tek taraflı ve baskın bir medya anlatısını engellediği gibi diğer yandan da empati ve olan biten hakkında daha adil bir enformasyon akışını temin eder.
KAPALI TOPLUMLAR VE MEDYA
Peki bu pratik durum her toplum ve rejim için geçerli midir Açık ve kapalı toplumlarda medya aynı işlevi görür mü Son dönemde, rejim türü fark etmeksizin kapalı olarak kategorize edebileceğimiz toplumlar, hem konvansiyonel hem de dijital medyayı kendi siyasi pratiklerini tahkim etmek için kullanmaktadır. Bu tür kapalı toplumlar, farklı ülkelerin medya unsurlarının kendi ülkelerinde var olabilmelerini katı akreditasyon kurallarına bağlayarak neredeyse imkansız hale getirmekte. Aynı toplumlar, içeride yoğun ve katı bir siyasi pratikle, tek sesli bir medya anlatısı inşa etmekte ve rejimin izin vermediği habercilik ve medya pratikleri söz konusu olmamaktadır.
Aynı kapalı toplumlar, kendilerine yönelik eleştirileri asgari düzeye indirmek ve kapalı bir toplum olmadıklarını göstermek için de yoğun bir çaba sarf etmektedirler. Bu bağlamda son dönemde en yaygın pratiği, rejimin, kendi akredite ettiği yabancı gazete ve içerik üreticilerini sadece kendilerinin izin verebildiği alanlarda gezdirmek suretiyle bir tür diplomasi yapmak. Rejimi bir ölçüde aklamak anlamına da gelen bu faaliyet, son dönemde iki ülkenin sıklıkla uyguladığı bir strateji. Birincisi devrim öncesinde Esed rejimi Suriye'si, ikincisi ise Çin.
Esed rejimi, iç savaş sürecinde özellikle son döneminde yoğun biçimde vitrin diplomasisi siyasetinden yararlanmıştır. Rejimin akredite ettiği içerik üreticilerini başta Halep ve Şam olmak üzere Lazkiye ve Tartus gibi turistik şehirlerin belirli bölümlerine götürmek marifetiyle, rejim lehine bir diplomasi yürütmüşlerdir. Özellikle dijital alanda içerik üreticileri ile yapılan bu diplomasi, Suriye'nin, gerçeğin aksine yaşanabilir bir ülke olduğu imaj ve algısını yerleştirmeye çalıştırmıştır. Suriyeli sığınmacıların Türkiye'den gönderilmesinin iç siyasetin konusu haline geldiği günlerde, bu video ve içeriklerin ne sıklıkla gündeme getirildiğini hatırlamakta fayda var.

20