İsrail'in Uluslararası Adalet Divanı'ndaki sınavı

7 Ekim sonrasında başlayan İsrail saldırılarının bilançosu gün geçtikçe ağırlaşıyor. On binlerce masum çocuk ve kadının katledildiği, BM yerleşkeleri başta olmak üzere hastane ve okulların bombalandığı bir sürecin içerisinden geçiyoruz. Yüzün üzerinde gazetecinin katledildiği bu ağır koşullara ek olarak, denizden ve karadan sıkıştırılarak temel gıda maddelerinden yoksun bırakılan bir topluluğun yaşam mücadelesine tanık oluyoruz. Her türden trajedinin yaşandığı Gazze ve diğer işgal topraklarındaki bu ağır koşulların yarattığı kriz, insanlık tarihi açısından büyük bir buhrana işaret etmektedir.Mevcut güç ilişkilerinden kaynaklı dünya sisteminin yarattığı bu kaotik durumun, BM ya da herhangi bir diğer otorite tarafından çözümü oldukça güç. Hem bölgesel hem de küresel aktörlerin duruma yönelik tavırları, İsrail'e yönelik herhangi bir yaptırımın gündeme gelmesine imkan tanımamaktadır. Koşulların sadece 7 Ekim'den bu yana değil neredeyse yüz yıldır sürdüğü dikkate alındığında, Filistinliler aleyhine işleyen bir sistemin varlığı daha net biçimde görülecektir. Nitekim İsrail'in BM nezdinde defaatle kınamaya maruz kalan ülke olmasına rağmen yaptırım gücü olan herhangi bir müeyyideye tabi tutulamaması, günümüzde İsrail sorunu olarak adlandırılan küresel bir fenomenin doğmasına neden olmuştur.Güney Afrika ve Uluslararası Adalet Divanı 7 Ekim sonrasında yaşanan bu trajedinin her geçen gün ağırlığını artırması, küresel protesto ve barış gösterileri açısından önemli meydan okumalara sahne oldu. Batılı hükümetlerin aksine bölge halklarının İsrail'e yönelik tavırları, İsrail'in uluslararası alandaki itibarı açısından da önemli eleştirileri gündeme getirdi. Tam bu esnada Güney Afrika'nın İsrail'i soykırım yapmakla itham etmesi, ve hukuki argümanları oldukça güçlü olan bir başvuruyla konuyu Uluslararası Adalet Divanı'na (UAD) taşıması, dünya kamuoyunda bir heyecan yarattı. Söz konusu girişimin Güney Afrika'dan geliyor olması oldukça sembolik bir öneme sahiptir. Öyle ki Güney Afrika'nın nüfusunun oldukça küçük bir kısmı Müslüman olmasına rağmen Filistin ile ilgili böyle bir duyarlılık göstermesi, dünya kamuoyunda daha fazla yankı uyandırdı. Bir diğer husus da Apartheid tecrübesini iliklerine kadar hisseden Güney Afrika'nın benzer bir trajediye maruz bırakılan Filistin halkıyla özdeşlik kurması ve onların sorununu uluslararası bir gündem haline getirmesi. Dava Süreci ve TaraflarGüney Afrika, 29 Aralık 2023'te İsrail'in "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme" kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiği gerekçesiyle UAD'ye başvurdu. Güney Afrika ekibinin İsrail'e yönelttiği suçlamalarda, İsrail devletinin 7 Ekim'den bu yana öldürdüğü çocuk ve kadınlardan oluşan siviller, temel gıda maddelerine yönelik erişimin İsrail tarafından engellenmesi ve Filistin halkını evlerinden ve yaşadıkları yerlerden zorla çıkarma gibi başlıklar ön plana çıkmaktadır. Hukukçuların yönelttiği suçlamalarda dikkat çeken bir konu başlığı da dini söylemlerin soykırımdaki etkisi üzerineydi. Duruşmada, Güney Afrika'yı temsilen Avukat Ngcu-kaitobi'nin Netanyahu'nun "Amalekliler" ile ilgili konuşmasını delil olarak sunması önemli bir ayrıntı idi. Avukatın, İsrailli askerlerin "Amaleklerin soyunu kurutun" sloganları atarak kendilerini motive ettikleri ve slogan attıkları videoyu da salonda izlettirmesi ikna edicilik açısından önemli idi. Güney Afrika'yı temsil eden hukukçuların İsrail suçlamalarında yararlandıkları bir diğer görsel materyal de Anadolu Ajansı temsilcilerinin katliamlar esnasında çektikleri fotoğraflardı. Özellikle savaş suçu sayılan beyaz fosfor kullanımı ve toplu mezarlarla ilgili fotoğraflar, İsrail'in açık bir savaş suçu ve soykırım