Gazze ve distopya

Ütopik toplumun karşıtını karakterize eden distopyalar, genelde sosyal adaletsizlik ve toplumsal baskı temalarını merkeze alır. Bir tür totaliter toplum eleştirisi de olan bu tür, baskıyı ön plana çıkararak toplumların nereye sürüklendiğini göstermeye çalışır. En temelde, bir yıkım senaryosu üzerinden hareket eden distopya, olmaması gerekene dair de bir uyarıyı barındırır içinde. Erken dönem edebi metinler üzerinden yaygınlaşan distopya zamanla politik karakteri baskın içerikler üzerinden kendisini göstermiş ve özellikle son dönemde film endüstrisinde yaygınlaşmıştır. Kıyamet sonrası senaryolar üzerinden üretilen bu tür içerikler, olabildiğince radikal mesajlar vererek bir çıkış yolu stratejisi üzerine de düşündürür aynı zamanda.

Gazze'yi düşünün. Herhangi bir edebi eser ya da sinema filminin senaryosunu fazlasıyla aşan bir distopya adeta. Sadece 7 Ekim sonrasında bile onlarca distopyaya konu olabilecek bir serencamın içinde. 1947'den bu yana baskıcı ve sömürgeci bir gücün yarattığı kapalı toplum ve devamlı genişleyen iktidar alanları. Dışarı ile etkileşimin sınırlandırıldığı, her adımın olağanüstü teknolojilerle gözetlendiği bir açık hava cezaevi. Tüm bunların üzerine ağır bir sis bulutu gibi çöken silahlar ve bombaların sesi.

Ateşkes süreci ile ilgili belirsizliklerin sürdüğü şu günlerde, esir takası sonrası ortaya çıkan görüntülere bakıldığında, distopya nedir sorusunun ağır bir cevabı ile de karşı karşıyayız. Sadece Gazze'nin, 7 Ekim öncesi ve bugününe dair fotoğrafları bile kıyamet senaryolarını andırır cinsten. Fakat bu kıyamet, bizler için sadece dışarıdan gözlemleyebileceğimiz bir olgu. Empati kurabilmenin imkansız olduğu kötü senaryolara muhatap olan Gazze halkı, yeni trajedilerle karşı karşıya.

KIYAMET ÖTESİ

Distopyanın sınırlarını aşan bir hikaye daha var. Esir takası sonrasında cenazelerin teslim edilmesi ve onların teşhis süreci. İsrail tarafından alıkonulan ve öldürülen esirlerin Gazze'ye teslim edilmesinin hemen ardından ortaya çok karanlık bir tablo çıktı. Birçok cesedin işkenceye maruz kaldığı ve tanınmayacak düzeyde olduğu tespit edilmiş. Yakınını, ben'i üzerinden ya da vücudundaki bir işaret üzerinden tespit etmek zorunda olan insanların yaşadığı coğrafya Gazze. DNA tespiti yapabilmek için herhangi bir laboratuvar ya da teknik ekipmandan yoksun olunan yerin ismi Gazze.

Öyle bir durum ki, insanların yakınlarını tespit edebilmeleri için hastane içerisinde toplaştıkları ve cenaze görsellerinin ekrana aktarıldığı bir tablo. Hayal bile edilemeyecek düzeyde olan bu görüntülerin yarattığı travma ve onun etkileri ayrı bir tartışma. Gazze'deki yetkililerin cenaze görüntülerinin daha iyi tespit edilebilmesi adına bir çevrimiçi portal oluşturduğu ve görselleri oraya aktararak tespitlerin kolaylaştırılmasını sağlaması adeta bir dram.

Tüm bu göstergeler ışığında, okuduğunuz ya da izlediğiniz distopyaların sınırlarını aşan bir dünyada yaşadığımız gerçeğini bir kez daha idrak ediyoruz ya da etmeye çalışıyoruz. Bu distopyanın bir an için sonlandırılması ve Gazze halkının yeniden özgürlüğe kavuşabilme ihtimalini henüz yeterince tartışamıyoruz bile. Ateşkes gibi kırılgan bir sürecin içinde, İsrail ve Netanyahu'nun, kendi yarattıkları distopyanın, nasıl sonlandırılacağı üzerine düşünüyoruz.