7 Ekim sonrasında her seferinde dile getirilen fakat cevabı ile tatmin olunmayan bir soru var: İsrail'i kim ve ne durdurabilir Mevcut uluslararası sistemde, İsrail'i durdurmak ya da sınırlandırmanın askeri ya da diplomatik bazı koşullara bağlı olduğu açık. İsrail, ya Hamas'ın direnişine eklemlenecek bir askeri kapasite ile ya da BM nezdinde alınacak bir kararla sınırlandırılabilir. Nitekim bugüne kadar İsrail'in kısmi de olsa ateşkes koşullarına rıza göstermesinin en önemli nedeni de hiç kuşkusuz içeride yaşanan direniş ve İsrail'in askeri açıdan bir başarı sağlayamaması. Fakat cari durumda, Hamas'a eklemlenebilecek bir güç olmadığı gibi İsrail'i BM nezdinde sınırlandırabilecek bir karar mekanizması da söz konusu değildir. Nitekim, bugüne kadar İsrail aleyhine olan her türlü adımda ABD, konseyi tıkayarak sonuç alınmasını engellemiştir.
Askeri ve diplomatik kanalların işlevsiz olduğu bu evrede, İsrail karşıtı sivil inisiyatifler ve onların marifetiyle ortaya çıkan eylemler çok daha fazla konuşulmaktadır. Başından bu yana boykot, toplumsal hareket , protestolar ve ablukayı delmek için yapılan müstakil ya da geniş ölçekli filo eylemleri, Gazze soykırımının, uluslararası gündemin bir parçası olmasını temin edebilmiştir. Elbette hiçbir sivil inisiyatif, Hamas ya da Gazze halkının direnişi ile mukayese edilemez. Buradaki temel argümanım, askeri ya da topyekun toplumsal direnişin dışında, sivil inisiyatiflerin de ortaya koyduğu çabanın direnişin bir formu olduğunu vurgulamak.
Sumud filosu ve yankıları üzerinden yapılan tartışmalara bakıldığında, iki perspektifin öne çıktığı görülmektedir. Birincisi, bu tür sivil inisiyatifler aracılığıyla ortaya çıkan aksiyonların İsrail'e yönelik herhangi bir caydırıcılık üretmediği sadece sembolik etkileri ile sınırlı kaldığı üzerine. İkinci görüş ise her ne kadar bu tür eylemler İsrail'i mutlak biçimde durduramasa da ortaya çıkardığı etki ve yarattığı gündemle, pozitif bir dalga oluşturabilmesidir. İsrail'in izolasyonu, İsrail karşıtı blokajı güçlendirme ve ablukayı kırma gibi İsrail'i psikolojik açıdan zorlayacak sonuçlar bu bağlamda örnek gösterilebilir.
BİR ÇIKIŞ YOLU: SİVİL İNİSİYATİFLER
Askeri ve diplomatik seçeneklerin mümkün olmadığı ve sistem krizinin hemen her alanda hissedildiği bu konjonktürde, bu tür sivil inisiyatiflerin etkili ve ne yazık ki tek seçenek olduğu kanaatindeyim. Hiç kuşkusuz bu eylemler, soykırımı durdurmamakta fakat bu aksiyonlar, orta-uzun vadede etkisini hissettirebilecek bir sonuç üretme imkanına sahiptir. Bu tür eylemleri motive edecek kanalları artırmak ve soykırımı gündemde tutmak, bugün olmasa bile ilerleyen yıllarda İsrail'in bir soykırım suçu işlediği gerçeğini tahkim edecek ve İsrail'in daha adil bir düzende yargılanması ve cezalandırılmasını mümkün kılacaktır.
Protesto, filo, boykot ve sembolik mahkemeler gibi çeşitli eylemlerde ortaya çıkan İsrail karşıtı aksiyonlar, soykırımı engelleme stratejisinin farklı formları olarak düşünülebilir. Direniş ekseninde, her biri kendi alanında önemli çıktılar üreten bu tür eylemler, hem İsrail'in uluslararası imajı hem de ikili ilişkileri noktasında İsrail aleyhine sonuçlar üretmiştir. Hem PEW Research Center'ın İsrail algısına yönelik küre ölçeğinde yaptığı kamuoyu araştırmaları hem de müstakil olarak İsrail içinde yapılan araştırmalarda, Netanyahu'nun imajının negatif bir seyir takip ettiği görülmektedir.