Son günlerde ivmesi ve yönü ile ilgili tartışmalara konu olan terörsüz Türkiye hangi aşamada Zaman zaman istikameti ve amacı üzerinden zaman zaman da sürece paydaş olan aktörlerin söylemleri üzerinden gündeme gelen bu tarihi adım, bir yol ayrımında mı Sürece dair yol ayrımı ya da ümitsizlik ifade eden bağlamın nedeni ise, hem Türkiye içerisinde gelişen dil hem de YPG üzerinden Suriye sahasında Şam Hükümetine yönelik oluşan direnç. Her iki parametreyi de dikkate aldığımızda şu soru anlamlı hale geliyor: Süreç kesintiye mi uğrayacak ya da diğer bir , konuya paydaş olan aktörler bu süreci sabote mi edecek
Bu soruların gündeme gelmesine neden olan birkaç hususu dile getirmekte fayda var. Birincisi, imkan ve ortaya çıkardığı toplumsal desteğe rağmen komisyon sürecinin uzaması ve komisyondan beklenen hukuk politikası metninin henüz ortaya çıkmamış olması. Komisyonun ilk ve son toplantısı arasındaki toplumsal destek oranlarına bakıldığında çok rahat biçimde anlaşılabilecek bu durum, komisyondan talep edilen asli fonksiyonun icra edilmesi beklentisini yoğunlaştırmaktadır. Bir diğer husus ise olağanüstü dönemleri olağan dil ve pratiklerle yönetme çabası. Mevcut koşullarda Türkiye'nin kimilerine göre elli kimilerine göre de iki yüzyıllık bir sorununun çözülmeye çalışıldığı bu süreçte, olabildiğince radikal adımlar atmak ve süreci belirli bir noktaya ulaştırmak bir zorunluluk.
Sürecin hem toplumsal desteği ile ilgili kısmı hem de yönetme biçimine etki eden bir diğer husus da sürecin paydaşı olan DEM Partisi'nin son dönemdeki söylemleri. Mecliste ortaya çıkan sloganlar ve sonrasında DEM'in sürece ilişkin maksimalist sayılabilecek talepleri ve bu taleplerin ifade ediliş biçimindeki terminoloji, eleştiri ve tedirginlikleri artıran bir durum. Bu tür ortamlardan istifade eden süreç karşıtı siyasi aktörlerin milliyetçiliği bir enstrüman olarak kullanma motivasyonları da düşünüldüğünde, özellikle DEM'in bu konuda daha hassas bir dil benimsemesi gerektiği ortada.
DEM açısından bir diğer meydan okuma da son dönemde İmamoğlu ve yerel yönetimlere yönelik yapılan yolsuzluk operasyonlarının demokrasiye müdahale olarak değerlendirilmesi talebi. Yoğun eleştirilere muhatap olan DEM, hem otoriter bir yönetime eşlik etmekle hem de demokrasi karşıtı bloka katılmakla itham ediliyor. Siyaset mühendisliği ve meşruiyet tartışmalarında, CHP ve özellikle İmamoğlu'na yeterince destek olmadığı üzerinden DEM'i bir pozisyona mecbur etme ve iktidarın karşısında konumlandırma arayışı da önemli bir bağlam.
Kendilerine yeni bir alan açmak suretiyle milliyetçiliğin taşıyıcı aktörü olmak isteyen siyasi partilerin de görece istismar ettiği bu alanı, demokrasi-otokrasi ikiliğine indirgeyerek tartışma isteği, karşı ve ikna edici söylemlerle paranteze alınabilir. Aksi takdirde, mevcut durumu bir siyaset mühendisliği olarak takdim eden aktörlerin terörsüz Türkiye ile ilgili endişeleri istismar etme olasılığı çok daha fazla hissedilecektir.
Son günlerde hem DEM'i belirli bir pozisyona zorlayan aktörlerin Öcalan'a karşı Demirtaş'ı konumlandırma çabaları da dikkat çekici. Spekülatif bulgular üzerinden ortaya çıkan bazı kamuoyu araştırmaları ile tahkim edilen Demirtaş imajı, Öcalan'ın yerine ikame bir aktör olarak ön plana çıkarılmaktadır. Öcalan'ın, Bahçeli'nin çağrısına verdiği karşılıkla, örgütü fesih koşullarına götürmesine rağmen, bu konjonktürde bir irade olarak Demirtaş'ın öne çıkarılma çabası, sürece destek veren siyasi bileşenler üzerindeki yeni arayışlar olarak düşünülebilir.