7 Ekim sonrasında Türkiye, başta diplomasi olmak üzere farklı kanalları kullanmak suretiyle Gazze'deki soykırımı durdurma motivasyonu içerisinde oldu. Hem bölgesel hem de küresel düzlemde Gazze'yi asli mesele kılmak ve uluslararası gündemin bir parçası yapabilmek adına önemli işlere imza attı. Biden döneminde sürecin bir parçası olmaktan uzaklaştırılan Türkiye, Trump döneminde daha aktif bir diplomasi ile sürecin içinde yer alan sürece önemli katkılar sağlayan bir ülke konumunda.
Geçtiğimiz Eylül ayında Birleşmiş Milletler'de Türkiye'nin yoğun Gazze diplomasisi, bugünkü ateşkes koşullarının oluşmasında etkili oldu. Hatırlayalım Türkiye, Mısır, BAE, Katar, Endonezya ve Pakistan gibi devletler ile Trump'ın aynı masada Gazze konusu üzerine müzakere yapmasının fikri ve fiziki koşullarını oluşturmuş ve aynı zamanda BM nezdinde Dışişleri yetkililerinin katıldığı toplantılarla, Gazze'nin imar ve inşası için çeşitli müzakereler yapmıştı. Son dönemin yoğun diplomasisinde öne çıkan Türkiye, Hamas'ın müzakerelere katılması ve diplomatik bir dil ile ateşkesin koşullarına dair açık bir pozisyon almasında da oldukça etkili oldu.
Sürecin biraz arka planına gittiğimizde, düğümün çözüldüğü yer olan Şarm el-Şeyh'teki diplomasi trafiği, Türkiye'nin daha fazla öne çıktığı bir süreci de beraberinde getirdi. Marco Rubio'nun, Trump'ın basın toplantısını kulağına eğilerek böldüğü ve Trump'ı ateşkesin ayrıntılarına dair bilgilendirdiği anda, Türkiye de benzer bir tempo ile müzakerelerin içindeydi. MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, saatlerce süren müzakereleri an be an takip ederek gelinen noktayı Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bildirmesi ve aldığı talimatlarla sürece devam etmesi, ekranlara yansımayan fakat arkada yürüyen trafiğin ayrıntıları idi.
Yoğun diplomasi temposunun ardından kotarılan ateşkes sürecinin devamında da Türkiye'nin önemli bir rol üstleneceği görülüyor. Farklı formlarda sürecinin izlenmesi ve takibinde rol oynayacak Türkiye'nin temel motivasyonu ateşkesin kalıcı hale getirilmesi ve hemen akabinde barışın tesis edilmesi. Bu anlamda Gazze'nin imar ve inşa aşamalarında da aktif rol alacak olmamız, Türkiye'nin pozitif ayrışan bir diplomasi pratiği içinde olduğunu göstermektedir. Uzunca bir süredir istikrarlaştırıcı bir güç olarak tanımlanan Türkiye'nin, Gazze'deki planın işleyişinde bu denli önemli bir pozisyon üstlenmesi, söz konusu tanımlamayı tahkim eden bir gelişme.
SONRASINA DAİR
Pazartesi günü rehinlerin takası ile önemli bir aşama kat edilecek. Hemen akabinde yeni bir aşamaya geçilecek olan düzlemde, plana sadık kalınması ve sürecin herhangi bir provokasyona maruz kalmaması adına başta ABD olmak üzere Türkiye, Katar ve Mısır önemli bir rol üstlenecek. Netanyahu'yu sınırlandıran ve ateşkes koşullarına icbar eden Trump ve diğer ülkelerin yoğun diplomasisi, ateşkes sürecin sağlıklı biçimde ilerlemesi anlamında önemli bir kaldıraç.
Netanyahu'nun kabine ve aşırı sağ koalisyonda karşılaştığı tazyik, ateşkes sürecinin İsrail açısından olumsuz sonuçlanacağı argümanına yaslanmaktadır. Nitekim Ben Gvir ve Smootrich'in yanı sıra bazı bakanların da ateşkese yönelik itirazı söz konusu olmuş ve ateşkes yapılması durumunda hükümetin dağılabileceği tehdidi gündeme gelmiştir. Netanyahu'nun bu itirazlara boyun eğmesi ve süreci sabote etme ihtimali her daim kuvvetli bir olasılık. Hatırlayacak olursak ocak ayında da benzer bir ateşkes süreci yaşanmış ama akabinde Netanyahu hükümeti muhtelif saldırılarla bu süreci kesintiye uğratmıştı.