'Ya ben İstanbul'u alırım ya İstanbul beni' diyen Fatih Sultan Mehmet olası bir başarısızlığın faturasının nelere yol açabileceğini çok iyi biliyordu. Sanılmasın ki Fatih bu sözü sadece kendi kişisel kaderi açısından söylemiştir.
Başarısızlık halinde Osmanlı Devleti'nin tarih sahnesindeki yürüyüşü, varlığı büyük tehlikeye girerdi. İstanbul'un alınmasını, Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi ve 1517'de Halifeliğin Osmanlı'ya geçmesi izledi; sonrası malum...
İstanbul'un Fethi'nin önemini zaten biliyorsunuz.
Gelelim şimdi biz asıl konuya! Türkiye açısından İstanbul'un Fethi kadar mühim bir konuya.
İstanbul'da düzenlenen 'Gazze'ye Umut Ol' yürüyüşüne katılan on binler 'Mehmetçik Gazze'ye' sloganları attı. Hiç kimse bu sloganı o yürüyüşün duygusal atmosferine bağlamaya kalkmasın.
Zira modern dünyada tanık olduğumuz böylesi bir vahşetin, soykırımın ve dahi nihai amacının Türkiye'ye yakın gelecekte nasıl ağır bir fatura çıkaracağını tahmin edememek ahmaklıktır.
İran'ı yendiğini, dize getirdiğini, zayıflattığını iddia eden İsrail hepimizin gözünün içine baka baka 'sırada Türkiye var' diyor. Şüphesiz İsrail'in askeri gücü Türkiye karşısında sinek vızıltısından öteye geçmez.
Zaten onların da Türkiye'yle savaş sahasında karşı karşıya gelme gibi bir niyetleri yok, olamaz!
Artık sözün bittiği yerdeyiz; üzerlerine bomba yağdırılarak katledilen bir millet şimdi açlıkla yok ediliyor. Bu tarihin gördüğü en vahşi en alçak soykırım yöntemidir! Söz bittiğine göre eylem vakti gelmiştir.
Batı'nın 'insan hakları' diyerek kutsadığı, kendisinin hiçbir zaman saygı göstermediği ama başkalarına karşı silah olarak kullandığı sözüm ona ne kadar değer, kavram varsa hepsi Gazze'de öldü. İnsanlık öldü. İsrail öldürdü, Batı üzerine toprak attı!