1950 senesinin soğuk bir Ankara gecesi... Karanlıkta ayak sesleri... Hırıltılı bir nefes... Yalpalar bir sağa bir sola... Adeta bir gemi gibi... Yolunu bulmaya çalışarak yürür. Nereye gittiği meçhul. Sonra belirir gözleri karanlıkta. Bir çift göz bir açılır, bir kapanır, geceyi aydınlatır. Nereye gittiği meçhul... Kolunun altında sıkıştırılmış bir tiyatro metni; Moliere'in Saygılı Yosma piyesi... Ankara'da bulunma nedeni de bu aslında. Yürür. Ulus'un ara sokaklarındaki Üç Nal Meyhanesi'nde içmiş o gece... Kimlerle olduğu da meçhul, belki Melih Cevdet, belki Oktay Rifat, belki küs olduğu Nurullah Ataç, belki Cahit Sıtkı Tarancı... Yürür meçhule, yürür Yenişehir'e doğru... Ve sonra karanlığı böler davudi ses; "Paaat". Düşer çukura bu genç adam. Belediyenin açtığı çukura... Karanlık gecede yankılanır bu ses: Paaat!
*Garip Akımını başlatan Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, arkadaşları Şinasi Baray ile. 1931/1932 Sonbaharı Ankara Zafer Parkı.
Evet, Orhan Veli'dir çukura düşen. Bundan tam 75 yıl önce. 1950'nin soğuk bir kasım gecesinde... Yıllar boyu hep yazıldı çizildi. Denildi ki bir çukura düşüp başını çarptı, beyin kanaması geçirdiği anlaşılamadı ve birkaç gün sonra da vefat etti. Peki gerçekten böyle miydi
*Orhan Veli 1937 Ankara
"VEFATIN ARDINDAKİ GEREKLER"14 Kasım 1950 günü aramızdan ayrıldı Orhan Veli. Ölüm nedeni ise yıllar boyu yanlış bilinmiştir. Bu konuda kız kardeşi Füruzan (Kanık) Yolyapan bir röportajında Orhan Veli'nin Ankara'da çukura düştüğünü doğrulamıştır. Ağabeyinin İstanbul'a döndüğü zaman bacaklarındaki kabuk bağlayan yaraları gösterdiğini ama çukura düşerken sadece bacaklarını sürttüğünü ifade etmiştir. ukura düşerken başını çarparak beyin kanaması geçirdiğini iddia eden ise erkek kardeşi Adnan Veli olmuştur. 1953 senesinde yayımladığı "Orhan Veli İçin" adlı kitabında şöyle anlatmıştır:
"1950 yılında Ankara'da bir karanlık sokakta, belediye tarafından kazılan fakat gece işaret konmayan bir hendeğe düştü. Başını adam akıllı zedeledi. İki gün sonra İstanbul'a geldi. Vücudundaki sızılardan şikâyet ediyordu. 14 Kasım Salı günü bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirdi, hastaneye kaldırıldı. Beyninde damar çatlaması yüzünden başlayan baygınlığın sebebi ilkin hekimler tarafından anlaşılamadı. Alkol zehirlenmesine karşı tedavi yapıldı."
Orhan Veli'nin vefatının ardından ölüm nedenini öğrenmek için otopsi yapılmış, Orhan Veli'nin alkole bağlı bir beyin kanaması sonucu vefat ettiğini anlaşılmıştır. Bu raporu gören Sabahattin Eyuboğlu bu bilgiyi Mahmut Dikerdem'e gönderdiği mektubunda belirtmiştir. Vefatın ardından gazeteler ölüm nedeni olarak "alkol zehirlenmesi" ve "aşırı alkole bağlı beyin kanaması" olduğunu sayfalarına taşımıştır. Adnan Veli'nin vefat nedenini bir çukura düşmeye bağlamasının ardında ise ailenin itibarını koruma düşüncesi yatmaktadır. Bu nedenle "çukur" ile "beyin kanaması" ilişkisi yan yana getirilmiştir.
"ŞİİRİ SOKAĞA İNDİREN ŞAİR"Orhan Veli'yi ünlendiren şiir ise "Kitabe-i Sengi Mezar" adlı şiirdir. Hepimizin bildiği "Hiçbir şeyden çekmedi bu dünyada nasırdan çektiği kadar" diye başlayan "Yazık oldu Süleyman Efendi'ye" diye biten o meşhur dörtlük...
Şiirleri eleştiri konusu olmuştur hep. Baki'nin 1600'lü yıllarda yazdığı "Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i Hümâ imiş" diye başlayan gazellerinden, Şair-i Azam Abdülhak Hamit Tarhan'ın Makber'indeki "Güller gibi meyl-i ibtisâm et, Dağ-ı dile çâre bul, merâm et!" dizelerine uzanan o ağdalı şiir geleneği... İşte bunu değiştirmiştir Orhan Veli... Bugün bile o yalın "Cımbızlı Şiir" akıllardadır:
"Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!".
Bir kesim tarafından eleştirilmiş, bir kesim tarafından "Şiiri Sokağa İndiren Adam" olarak görülmüştür. Öte yandan babası Mehmet Veli Bey de oğlunun şiirlerini eleştirenlerin başında gelmiştir. Hatta bir şiirine de itiraz etmiştir. Orhan Veli "İstanbul Türküsü" şiirinde "İstanbul'da Boğaziçi'nde / Bir fakir Orhan Veli'yim / Veli'nin oğluyum / Tarifsiz kederler içindeyim" diye yazınca babası kızarak "Oğlum fukaralığını dünya âleme ilan ediyorsun da beni niye karıştırıyorsun" demiştir. Ama ilerleyen yıllarda oğlunun bazı şiirlerini sevmiş ve bestelemiştir.

21