Nazım Hikmet'in hapishanedeki yaşantısını Piraye'ye, Kemal Tahir'e ve Memet Fuat'a yazdığı mektuplarda görürüz. Kurduğu dostlukları, Orhan Kemal'e Fransızca öğretme gayretini, Tosca operasının tercüme sürecini, çektiği parasızlığı... O günlerde kaleme aldığı eserlerden biri de Kuvayi Milliye Destanı'dır. Yazılma hikayesi de bir hayli ilginç; 1937 senesinde Nazım'ın olduğu bir grup Ankara'da Şevket Süreyya Aydemir'in evinde toplanır. Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer, Nazım'ın İspanya İç Savaşı'nı anlatan şiirini coşkuyla okumasından dolayı duygulanır. Ardından da "Bu şiirde anlatılan halkın isyanıdır. Tıpkı bizim İstiklal Savaşımızda olduğu gibi. Ama ne yazık ki hiçbir Türk şairi bu destanı dile getirmedi. Anadolu destanını yazsana Nazım!" cümlesini kurar.
Nazım'ın dayısı Ali Fuat Paşa da bu destanın yazılması isteyenlerin başında gelir. Fakat Nazım eseri yazma konusunda temkinli davranır. Kemal Tahir'e gönderdiği bir mektubunda İnönü muharebelerinin geçtiği yeri görmeden böyle bir eseri yazmanın zorluğuna dikkat çeker. Ocak 1938'de hapse girdikten sonra da belki bu açığı kapatmak için Gazi Paşa'nın Nutuk eserini okur. Ardından dayısı Ali Fuat Paşa'ya bir mektup göndererek destanı yazmaya başladığını belirtir. Bursa ve ankırı hapishanelerinde parça parça bu destanı kaleme alır. Hatta Piraye ve Kemal Tahir'e bazı bölümlerini okunmaları için postayla gönderir. Ali Fuat Paşa da bu bölümlerin kopyasını ister. Memet Fuat şöyle anlatır: "Ankara'da, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye kadar, birçok üst düzey yönetici, Ali Fuat Cebesoy'un aracılığıyla, Kuvayi Milliye Destanını bölüm bölüm okuyorlardı. Yapıt öylesine beğeniliyordu ki..."
Bu gelişmeler üzerine Vatan gazetesinin sahibi Ahmet Emin Yalman tefrika halinde bu destanı yayımlamak ister. Nazım, başta kabul etse de Piraye'ye gönderdiği 1 Şubat 1943 tarihli mektubunda "Destan'ı vermekten vazgeçtim. Yarın Ahmet Emin'e bir mektup yazarak mazeret beyan edeceğim. Hayatımın ilk büyük eserini darmadağın etmekte mana yok. Bir yıla kadar kitabı bitirir güzel günlerimizde neşrederim" diyecektir.
*Bursa Cezaevi'nde 1944
Kuvayi Milliye Destanı ve AnkaraNazım "Hayatımın ilk büyük eseri" olarak nitelendirdiği destanın ilk adımını aslında Ankara'da atmıştır. 1 Ocak 1921 günü Vâlâ Nureddin ile Sirkeci'den Yeni Dünya Vapuru'na biner ve İnebolu'ya geçer. Bir hafta sonra Ankara'ya ulaşırlar. Cephede savaşmak istediklerini söyleseler de kendilerine öğretmenlik görevi biçilir. Millî Mücadele konusunda teşvik edici şiirler yazmaları istenir. "Gel ey imanlı gençlik, gel ey beklenen gençlik, gel ki Anadolu'da senin bükülmez, çelik imanına, azmine ümit bağlayanlar var" dizeleriyle devam eden bu şiir binlerce adet basılarak dağıtılır. Aynı günlerde Mustafa Kemal Paşa ile Meclis'te tanışırlar. Yıllar sonra Nazım Hikmet o özel ânı "Yüreğim çarpıyordu. Sert bir mavilik gördüm" diyerek aktaracaktır. Zamanı gelince de Kuvayi Milliye Destanı'nda Gazi Paşa'yı o meşhur dizelerle tasvir edecektir:
"(...) Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar.
Eğildi, durdu. Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak,
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak,
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı."
*Abidin Dino'nun desenleri ile Bilgi Yayınevi tarafından yayımlanan Kuvayi Milliye Destanı,1968.
"Nazım'a Yardım Eden Melih Bey"Tahliye olması için birçok isim imza toplayıp kampanya başlatır. Açlık grevindeki Nazım'a destek olmak için benzer şekilde açlık grevine girenler de olur. Onlardan biri de Melih Bey'dir. Neticede 15 Temmuz 1950 günü genel aftan yararlanarak Nazım Hikmet tahliye edilir.
Melih Bey anılarında, Abidin – Güzin Dino çiftinin 1950 senesinin yaz aylarında İstanbul'da Ragıp Paşa Köşkü'nün yakınında bir ev kiraladığını belirtir. Nazım, tahliye edilince bu evde bir süre ağırlanır. Kimi akşamlar dostları onu yalnız bırakmaz, kimler yoktur ki o sofralarda; Bedri Rahmi ve Sabahattin Eyuboğlu, Ruhi Su, İbrahim Balaban, Zekeriya ve Sabiha Sertel... 1951 senesi içinde Nazım Hikmet, Münevver ile evlenir ve bir de bebek beklerler. Haliyle paraya ihtiyaç duyulur ve İnkılap Kitabevi, bu destanı basmak ister. Telifi de peşinen ödemeyi taahhüt eder. Nazım da gönülsüz olarak, ihtiyaçtan dolayı eserin haklarını devreder.

6