Mahir Çayan tam da topu yumuşatmışken, Pike Mehmet çift dalmaz mı...

Yusuf Tunaoğlu'nu ve Can Bartu'yu çalımlayarak geçmenin hakiki bir vak'a sayıldığı günlerden bahsediyoruz, çalımı geçtik, bir de bacak arası çalım diyor Bener Dortunç, olacak şey değil! Can Bartu da ağabeyimizin arkadaşı, onunla Haydarpaşa Lisesi'nde aynı dönemde okumuşlar, sadece şubeleri farklıymış.

Sizi kıracak değilim ya, dostlarıma gelmiş geçmiş en iyi futbolcumuzu da sordum. Çoğu Lefter dedi. Erdinç Akkuş, Selçuk Altun, Naci Çelik Berksoy, Tunç Şanad, Adnan Özer, Metin Celal ve Ahmet Zeki Pamuk. Aralarında sadece Erdinç Akkuş ağabeyimiz Beşiktaşlı, diğerleri Fenerbahçeli. İkinci sırada Yusuf Tunaoğlu var, Orhan Gazi Canbulat, eski emniyetçilerden bir mecânin-i kütübdür, Besim Dalgıç ve ben Yusuf Tunaoğlu'nu taçlandırdık. Onun peşinden Metin Oktay geliyor, Fatin Hazinedar'ın ve Ali Aktan'ın bir numarası. Beşiktaşlı Vecdi Çıracıoğlu'nun Galatasaray efsânelerinden Metin Kurt'u kürsüye çıkaracağını tahmin ediyordum, öyle de oldu. Fenerbahçe Lisesi'nden sıra arkadaşım Sinan Bıçakçı Can Bartu, Oğuzhan Murat Öztürk ise Sergen Yalçın yazdılar. Bana sorarsanız, en dikkat çekici yanıtı Bener Dortunç arkadaşı Kamuran Yavuz'u tek geçerek verdi derim. Şimdiki kuşaklar bilmez, vaktiyle sahalarımızda Eskişehirspor fırtınası esmişti. Kırmızı siyahların '68-'69 kadrosunu say derseniz, bugün bile ezberimde. Mümin, Nihat, İsmail, Nehir, Burhan, Vahap, Ender, Necdet, Kamuran, Nuri ve Fethi. Eskişehir'de Vahap Özbayer'in, Burhan İpek'in ve Kamuran Yavuz'un ördüğü duvarı geçmek pek mümkün değildi, bir de Kamuran'ın bel kıran çalımları hiç aklımdan çıkmadı. Bener ağabey onun Yusuf Tunaoğlu'na ve Can Bartu'ya bacak arası çalım atan tek futbolcu olduğunu söylemez mi, unutmuşum, az kalsın tası kıracaktım. Yusuf Tunaoğlu'nu ve Can Bartu'yu çalımlayarak geçmenin hakiki bir vak'a sayıldığı günlerden bahsediyoruz, çalımı geçtik, bir de bacak arası çalım diyor Bener Dortunç, olacak şey değil! Can Bartu da ağabeyimizin arkadaşı, onunla Haydarpaşa Lisesi'nde aynı dönemde okumuşlar, sadece şubeleri farklıymış.

Bener ağabey Aydın Boysan'ın da arkadaşıydı, hem Çiçek Bar'dan hem de Bayram'ın Yeri'nden, Aydın Boysan'ın futbol tutkusunu ilk ondan ve Besim Dalgıç'tan duymuştum. Boysanlar Narlıkapı'da otururlarken, ilk mektep çağındadır, 43'üncü Mektep'in önündeki Şark Şimendiferleri Kulübü'nün arsasında çok top peşinde koşmuş Aydın ağabeyimiz. Orası Arap Kuyusu mahallidir, benim arsa dememe ise kafanızı takmayın, çünkü sahanın iki yarısı farklıymış, metre olarak değil, bir yarısı orta yuvarlaktan sonra aşağıya veya yukarıya doğru kayıyormuş da ondan, yani iki kale birbirine bakmıyor. Ancak, söyleşilerde bir karışıklık var, kimileri şamatadan Aydın Boysan'ın Şark Şimendiferleri Kulübü'nde futbol oynadığını anlıyor, bense Aydın Boysan'ın Şark Şimendiferleri Kulübü'nün taraftarı olduğunu söylüyorum. Şark Şimendiferleri'nin sahasında top oynamak başka, Şark Şimendiferleri'nde futbolcu olmaksa başka şey. Şark Şimendiferleri Kulübü'nün forması turuncu neftiymiş, o güne kadar görülmüş şey değildir böyle bir renk kombini, Aydın ağabeye bakmayın siz, karşı takımdakilerin midelerini bulandırmak için turuncuya neftiyi kattıklarını söylerken bizimle trafik geçiyordu. Gazete arşivlerini karıştırırsanız, Şark Şimendiferleri'nin '30'lu yıllarda İstanbul İdman Birliği ismi altında oynanan maçlarda korkulan rakiplerden olduğunu anlarsınız. Kalecileri kör, Kör Ali, bir gözü hiç görmüyor, diğer gözüyse ancak iki karış mesâfedekini şöyle böyle seçiyor, uzaktan şut çekerseniz de meşin yuvarlağı sadece sesinden takip edebiliyormuş. Takımın kaptanıysa Ayı Hayri'dir, kendisine sadece Hayri diye seslenildiğinde bakmazmış, mutlaka Ayı Hayri denecekmiş. Ayıyı, tıpkı kont gibi, tıpkı dük gibi, bir asâlet ünvânı olarak bellemiş Hayri Bey. Bildiğim kadarıyla Şark Şimendiferleri '42 yılında Demirspor oluyor, önce forma renkleri değişiyor, peşinden Arap Kuyusu'ndaki sahadan kurtulup, antremanlarını Yedikule'nin ve Barutgücü'nün sahalarında yapmaya başlıyorlar.

Nihat Behram'ın '65 yılında Haydarpaşa Lisesi'nin takımının kaleciliğini yaptığını okumuştum, Mahir Çayan da Haydarpaşa Lisesi mezûnu ve futbolculuktan gelme. Sanırım bacağı kırıldığı için lisanslı futbolculuğu bırakmak zorunda kalıyor. Onun Mülkiye Yurdu'ndaki ve Mülkiye kantinindeki minyatür kale maçları dilden dile aktarılmıştır, karşı takımın savunma oyuncusu ise Mülkiyeli ağabeylerinden dört beş yaş küçük olan Pike Mehmet'miş, yani sonradan Mehmet Ağar olacak polis şefi, o yıllarda rakibinin ayaklarına çift dalışlarıyla pek şöhretliymiş. Bu çift dalışın büyük ustası Fenerbahçeli Yılmaz Şen'di, Galatasaray fanatiği Pike Mehmet ise ne kadar beceriyordu, doğrusu pek merâk ediyorum. Oral Çalışlar'ın sarı lacivertli Tarsus İdman Yurdu'nda oynadığını biliyorum, '65 yılında lacivert kırmızılı Mersin İdman Yurdu'nda antröner futbolculuk yapan Lefter'in de rakibi olmuştur. Vecdi Çıracıoğlu ise en son İstanbul Teknik Üniversitesi'nin futbol takımında sol bekti, Eyüp'ün toprak sahasında onların İETT ile yaptıkları bir maçı seyretmiştim, aklımda yanlış kalmadıysa '75 yılıydı, İETT'nin İTÜ'yü Mustafa'nın 45'nci ve 64'üncü dakikalarda attığı gollerle 2-0 yendiği maçta, İETT kadrosunda Bülent, Hayri, Necati, İbrahim, Ruşen, Mustafa, Zafer, Tayyip, Süleyman, Oğuz ve Kenan vardı. İTÜ ise sahaya Şatır, Sedat, Mehmet, Yalçın, Vecdi, yani bizim Vecdi Çıracıoğlu, Nejat, Abdullah, Mehmet, Ahmet, Akın ve Zafer on biriyle çıkmıştı. İETT kadrosundaki Tayyip, yanılmıyorsunuz, Recep Tayyip Erdoğan'dı. Benim üniversite yıllarımda İETT müthiş bir takımdı, '78'de ise İstanbul 1'inci Amatör Ligi'nde şampiyon olmuştu. Recep Tayyip Erdoğan gibi Adnan Menderes'in de mâzîsinde futbol var, Karşıyaka'da ve Altay'da top oynamıştı.

Hikâyeciliğimizin usta ismi Mustafa Kutlu'yu atlamayalım, futboldan edebiyata geçenlerdendir. Mustafa Kutlu'nun sadece hikâyelerini değil, futbol yazılarını da çok seviyorum, İslam Çupi'den sonra düzenli okuduğum tek futbol yazarıdır. Aa, az kalsın unutuyordum, Karagümrük'te, Galatasaray'da ve Fenerbahçe'de oynayan bir İsmail Kurt vardı, ara sıra şiirleri de yayınlanırdı. '32'den '47'ye kadar Fenerbahçe forması giyen Esat Kaner parlak bir muharrirdi, Galatasaraylı arkadaşı şâir Emin Bülent ise Fecr-i Âtî'nin kurucu babalarındandı. Korkmayın, Sadri Alışık'ı asla kaynatmam, çünkü aktörlüğü kadar şâirliği de büyüktür, ayrıca sıkı Fenerbahçeliydi, oğlu Kerem de vaktiyle kırmızı beyazlı Dikilitaş'ın futbolcusuydu, sonra yeşil beyazlı Anadolu Üsküdar'da top koşturdu. Onun Anadolu Üsküdar'da birkaç maçını seyretmiştim, yıldızıysa en fazla '79-'80 sezonunda Dikilitaş'ta parlamıştı diye anımsıyorum. Kerem'in iki de şiir kitabı yayınlandı, bilmiyenler deftere yazsın.

Madem kuruculardan bahsediyoruz, Beat Edebiyatı'nın asıl ismi Jack Kerouac'ın müthiş futbolcu olduğunu buraya not düşeyim. Lowell High School'un futbol yıldızıydı, sonra Horace Mann'in ve Columbia Üniversitesi'nin takımlarında oynadı. Bazen aklıma takılıyor, West End Bar'a görmeseydi ne olurdu diye, muhtemelen alkol şişesine düşmezdi ve Columbia'da üç dört sezon futbol oynayıp peşinden unutulurdu. Ama iyi ki West End Bar'a girmiş, çünkü oradan dünya edebiyatının en büyüklerinden biri olarak çıktı.