Entelektüel casusluk romanı hasretimiz bitti

70'lerin polisiye ve casusluk romanları tutkunu olarak, entelektüel derinliği olan yerli bir casus romanı hasreti çekiyordum. Aradığımı Mustafa Ali Yurdupak'ın 'Gündönümü Harekâtı' ile buldum. Bu roman, detay zenginliği ve sevimli 'Amcabey' karakteriyle klasik casusluk kurgularını aşıyor. Bu denli iyi bir eserin kapitalist edebiyat pazarında niçin 'sükût suikastı'na uğradığını sorguluyor, okurlara vakit kaybetmeden 'Gündönümü Harekâtı'nı aramalarını tavsiye ediyorum.

Polisiye romanların ve polisiye filmlerin hastası olduğumu artık herkes biliyor, '70'lerin ilk yarısında Fenerbahçe Lisesi'nde okurken Nobel Kitabevi'nden polisiye romanları nasıl topladığımı sıra arkadaşım Sinan Bıçakçı anımsayacaktır. Sinan'ın annesi de Agatha Christie tutkunuydu. '70'lerin ikinci yarısındaysa İstanbul Hukuk'ta okurken Uycan Yayınları'nın polisiyelerini ve Milliyet Yayınları'nın 'Kara Dizi'sini kitapçı kitapçı aramamız mutlaka Ahmet Zeki Pamuk'un ve Tuğrul Cılanbol'un aklındadır. Ancak, benim gibi 'Soğuk Savaş' yıllarında doğup büyüyenler, polisiyeler kadar casusluk romanlarını ve casusluk filmlerini de kaçırmamışlardır. Hepimiz mutlaka John Buchan, Len Deighton ve Graham Greene okuduk, 'James Bond' filmlerineyse karda kışta bilet kuyruklarına girdik. Beni şaşırtan şeyse, hep casusluk faaliyetlerine sahne olmuş ülkemizde entelektüel derinliği olan casus romanlarının niçin yazılmadığıydı. Tamam, Esat Tomruk'un serüvenlerini soluksuz okuduk, semt-i dildârımızın ağabeyi Osman Aysu'nun tuğla kalınlığındaki romanlarına ceplerimizdeki bütün parayı saydık, ancak benim entelektüel derinlikten kastım, onların yazdıkları tarz değildir.

Bu yazın başında Mustafa Ali Yurdupak'ın Dark İstanbul Yayınları'ndan çıkan 'Sahte Bayrak Operasyonu'nu okumuş, çok da sevmiştim. Hatta Karar'daki bir yazımda bu romana değinmiştim. Aradığım ve özlediğim casusluk romanıydı, geçenlerde de Mustafa Ali Yurdupak'ın İnkılâp Yayınevi'nden çıkan 'Gündönümü Harekâtı'nı okudum, aslında önce 'Gündönümü Harekâtı'nı, sonra 'Sahte Bayrak Operasyonu'nu okumalıymışım. Her neyse, Mustafa Ali Yurdupak'ın bu işi çok iyi bildiği kesin, tam da benim sevdiğim üslûpla ve yöntemlerle casusluk romanları yazıyor. Onun bir yığın isimle ve bir yığın hurde teferruâtla okurunu haritalarda dolaştırmasına bayıldım; sadece şunu söyleyeyim, Mustafa Ali Yurdupak'ın casusluk romanları öyle metroda, trende veya otobüste okunacak türden değil, evde kafa patlatmanız, lûgatlar ve ansiklopediler karıştırmanız gerekiyor. Yurdupak'ın Amcabey karakteri öylesine sevimli ki, asla âşinâsı olduğumuz casuslara hiç benzemiyor, içimizden biri, yaşını başını almış, hafif göbekli, kedileri ve edebiyatı çok seven 'sıradan' insanlardan.

Şimdi bana, 'Mustafa Ali Yurdupak'ın casusluk romanları bu kadar iyi de niçin duyup görmedik' diye sorabilirsiniz. Efendim, bunu bana değil, kapitalist edebiyat pazarının simsarlarına sorun, çünkü yanıtı onlarda. Ya okumadılar ya da yok saydılar. Mustafa Ali Yurdupak'ın bir 'sükût suikastı'na uğradığı muhakkaktır. Ben yayıncı olsam, kesinlikle Mustafa Ali Yurdupak'ın yazdıklarının peşinde koşardım, belki bir gün kendisine hak ettiği değeri ve önemi veren yayıncılar çıkacaktır, siz siz olun, o güne kadar Mustafa Ali Yurdupak'ın romanlarını takip edin. 'Gündönümü Harekâtı'nı ve 'Sahte Bayrak Operasyonu'nu okurken, kendinizi iyi hissedeceksiniz, ayrıca tarih bilgilerinizi de yenileyeceksiniz, yerinizde olsam şimdiden onları kitapçılarda aramaya başlardım.

'SHAKESPEARE'İN SONELERİ' BU KEZ ALİ GÜNVAR İMZALI

'Shakespeare'in Soneleri'ne gelince, çoğumuz onları Talat Sait Halman'dan biliyordur, sonelerin tamamını önce üstâdımız çevirmişti, bir süredir de Söğüt dergisinde Ali Günvar'dan çevirilerinin mübtelâsıydım. Şâir olarak Ali Günvar'ın çevirilere çok şey kattığı muhakkaksa da bir çeviri mukayesesine kalkışmadan, Ali Günvar'ın zengin dipnotlarının, bunlar olmazsa olmaz açıklamalardır aslında, Ötüken Neşriyât'ın 'Dünya Klasikleri' dizisinden çıkan 'Shakespeare'in Soneleri'ni baştan farklılaştırdığı düşüncesindeyim. Shakespeare'nin yüz elli dört sonesinin ilk olarak 1609 yılında dörde dört ölçülerinde basıldığı bilinirse de altı sonesini üç oyununa dahil ettiği genellikle atlanır. Yakınlarda Stanley Wells'in Koç Üniversitesi Yayınları'ndan çıkan 'Shakespeare Nasıl Biriydi' kitabını okumuştum, dünyadaki en önemli Shakespeare uzmanı sayılan Wells soneler için ilginç değerlendirmelerde bulunuyordu, mutlaka bakın, ilk yüz yirmi altı sone 'Fair Youth', sonraki yirmi sekiz sone 'Dark Lady' için yazılmıştır. Shakespeare'in sonelerine ilişkin ilk eleştirel eser 1790'da kitaplaşmasına rağmen, bugüne kadar soneler maalesef püritenlikten tutun da ahlâkçılığa kadar pek çok nedenden dolayı görmezden gelinmiştir. Oysa, sonelerde 'edebî bir mesele' veya 'trajik bir yapı' söz konusudur, bu 'yapı' ise Ali Günvar'ın on sekiz sayfalık nefis 'Giriş' yazısında açıklanıyor. Ali Günvar'ı ve bir defa daha Ötüken Neşriyât'ı kutluyorum.