Yolsuzluk ve fetva
DEVA Partisi lideri Ali Babacan'ın Karar TV'de Elif Çakır'la yaptığımız programda, "yolsuzluk" ve "fetva" kavramları hakkında söyledikleri iki açıdan son derece önemlidir:
- Kendisi iyi bir iktisatçı ve başarılı bir ekonomi yöneticisi olduğu için yolsuzlukların ekonomiyi nasıl tahrip ettiğini hepimizden daha iyi bilmektedir. Bunu programda anlattı, Görevde olduğu sırada yolsuzlukla mücadele paketleri hazırlamış fakat partisine, yani AK Parti iktidarına kabul ettirememişti.
- İkincisi, Babacan yolsuzlukların "fetva ile meşrulaştırılması" olayı konusunda tarihe not düşüyor. Anlattıkları, gözlemleridir.
FIKIH MI HUKUK MUBabacan'ın açıklamalarını dinlemiş veya okumuşsunuzdur.
Vahameti artıran ilave faktör, oy toplamada olduğu gibi bu konuda da dinimizin kullanılmasıdır.
Şu sözler Babacan'ın:
"Ismarlama fetvalarla, 'Bu rüşvet değildir', 'Şöyle yaparsan yolsuzluk olmaz' gibi tanımlamalar uyduruldu. Hiç utanmadan, yanlışların üzerine uydurmadan yapılmış bir din örtüsü örtüldü."
Hatırlayacaksınız, "1725 Aralık olayları" döneminde, fıkıh Profesörü Hayrettin Karaman'ın bir yazısı çok eleştirilere maruz kalmıştı. Ben o polemiğe girmeyeceğim. Karaman, savunma sadedindeki yazısında şöyle demişti:
"Yolsuzluk, haksızlık, rüşvet, irtikab, kul hakkına tecavüz büyük günahlardandır." (13 Şubat 2014)
Elbette böyle fakat sorun şurada: İktidarların, belediyelerin hangi fiil ve ilişkileri "yolsuzluk"tur
Bunu fıkha bakarak mı, modern hukuka bakarak mı tayin edeceğiz
Hemen belirteyim, yolsuzlukla mücadelenin modern kurallarına, kanunlarına bakmalıyız.
HUKUKİ MODERNLEŞMEHayrettin Karaman da kitaplarında yazmıştır: Müstebit hükümdarlar kamu hukukunun fıkıhta gelişmesini engelledi. Böyle gelişmeden kalan fıkıh dallarından biri halifeninhükümdarın yetkilerinin sınırı, bir diğeri fert hak ve hürriyetleridir.
Karaman da şöyle yazar:
"Kamu hukukunun anayasa, devlet, idare dallarıyla hukuk felsefe ve sosyolojisinde tedvin edilen (kanunlaştırılan) bilgiler İslami kaynaklarda toplu bir şekilde ve düzende bulunmaz. Esasen Batı'da da bunların tedvin ve tasnif tarihi 18. Asırdan pek öteye geçmemektedir." (Mukayeseli İslam Hukuku, cilt ç1, s.39.)
Doğru, Batı'da 18. asırdan itibaren, yani bilim ve sanayi devrimlerini takiben yaşanan hukukun bütün dallarındaki muazzam gelişmeler fıkıhta yaşanmadı. Fıkıh eski fetvalar yığını olarak kaldı.
Büyük hukukçumuz Cevdet Paşa "fıkıh uçsuz bucaksız bir deniz olup bundan hüküm çıkarmak hayliden hayliye zordur" diyerek Tanzimat devrinde niye Batı usulü "tedvin" yani kanunlaştırma hareketlerine başladıklarını anlatır. Mecelle de Osmanlı'nın Batı'dan aldığı kanunlar da bu ihtiyaçtan doğmuştu. (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi, cilt 1, s. 266)