'İşten artmaz dişten artar'

Cumhurbaşkanı Erdoğan TOBB'daki konuşmasında tasarruf üzerinde durdu. Beklenirdi ki Beştepe'de ne gibi tasarruflar yapılacağını açıklasaydı Çünkü bir tasarruf politikasının beklenen sonucu vermesi için karar verilmesi yetmez, bir seferberlik ruhunun oluşması lazım. Hem tasarrufu uygulayacak kamu kurumlarında hem 'ruh'u diri tutmak için kamuoyunda.

Öte yandan durumun ciddiyeti ortada. Resmen bütçe açığı 2.7 trilyon lira. TEPAV, bunun çok daha artarak Milli Gelirin yüzde 8'ini aşabileceğini öngörüyor. Bu tabloda 100 milyarlık bir tasarruf'un çok yetersiz olduğu belli.

ATALARIMIZIN SÖZÜ

Cumhurbaşkanı'nın konuşmasındaki bir cümle üzerinde durmak istiyorum.

"Atalarımız, 'işten artmaz, dişten artar' demişlerdir."

Evet demişlerdir. Ama "sorgulayıcı gençlik" isteniyordu ya, hadi bu sözü sorgulayalım.

Ziya Gökalp'in aynen "İşten artmaz, dişten artar" başlıklı bir makalesi vardır. Genç Ziya otuz yaşındayken "Diyarbekir" gazetesinin 8 Kasım 1906 günlü sayısında yazmış. O sırada Diyarbekir'de Vilayet Kâtibi olarak çalışıyordu.

Sorgulayıcı zihni ve sosyoloji zekâsı bu yazısında hemen kendini gösterir. İlk iki paragrafı şöyledir:

"Atalardan kalma nasihatler arasında bazı atılacak sözler vardır. Bunların doğruları kulaklarımıza küpe olmalı. Fakat yanlış olanların doğrultmak da boynumuzun borcudur.

Kocaman ciltlere sığdırılamayan iktisat ilmini, hikmet'ül avam (halk bilgeliği) bu dört kelimeye sığdırıyor."

O zamanın şartlarında 30 yaşındaki bir gencin, iktisadın "ciltlere sığdırılamayan" bir ilim olduğundan bahsetmesi önemlidir. Gökalp İstanbul'a geldiğinde, İttihat ve Terakki'nin desteğiyle "İktisadiyat Mecmusası"nın yayınlanmasını sağlayacaktır. "Milli iktisat" teorisini savunuyordu. "Milli İktisat" hareketi konusunda merhum Zafer Toprak hocamızın aynı adı taşıyan mükemmel araştırmasını önemle tavsiye ederim.

'İŞTEN ARTAR'

Genç Gökalp; ezberlerimizin neresi doğru, neresi yanlış diye sorgulamak gerektiğini belirttikten sonra bu atasözü hakkında şöyle yazıyordu:

"İktisat tasarruftan ibaret değildir. İnsan yalnız masrafını azaltmakla zengin olamaz. Servet çalışmanın ve çalışarak ürünlerin artırılmasıyla husule gelir. İkinci deyişle, işten artar."

Yatırım, maliyet, verimlilik ve kâr fikrinin gelişmediği, kazancın ya diş sıkarak veya "ihtikâr" (diyelim karaborsa) yaparak artacağı sanılan bir topluma sesleniyordu Gökalp:

"Az masrafla çok ürün almak için tedbirler düşünelim Makineler az emekle çok iş gören cansız amelelerdir. Şirketler az sermaye ile büyük işlere girişen manevi şahıslardır Hülasa zengin memleketlerin servet ve ümranını husule getiren, makinelerle şirketlerdir."

Burada, iktisat tarihimizdeki dev bir sorun karşımıza çıkar: 'Tüzel kişilik' sahibi şirket kurumunun bilinmemesi, bu yüzden ekonomimizin esnaflık düzeyinde kalması Fıkıhta bulunmayan tüzel kişilikli şirketler bizde ilk defa Tanzimat devrinde Batı'dan alınan 1850 tarihli Ticaret Kanunnamesi ile başlamıştı. Benim "